Kibir kaybettirir, tevazu kazandırır!
Kibir: büyüklenme, böbürlenme, kendini başkasından üstün görme anlamına gelen nefsi bir hastalıktır. Tevazunun zıddıdır. Kibir, İslam’ın yasakladığı ve Allah’ın en sevmediği, insanı helak eden ve felakete götüren davranışlardandır. Kibrin İslam’da yasaklanması ve insana verdiği zarar ile ilgili çok sayıda ayet ve hadis mevcuttur. Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir” (Müslim, ‘Îmân’, 147; Ebû Dâvûd, ‘Libâs’, 26)
Kibir sadece manevi açıdan değil, insana hayatın her alanında kaybettirir. Kibir sahibi insanlar hiç kimse tarafından sevilmezler ve etraflarında hiçbir dost bulamazlar. Kibir ve büyüklenme hastalığına müptela olan kişilerin ne Allah’u Teâlâ’nın nazarında ne de insanların nazarında bir kıymeti ve sevgisi yoktur. Tam aksine büyüklenen insanları Allah’u Teâlâ hem insanlar nezdinde hem kendi katında değersiz ve zelil bir duruma düşürüp kibirlenmenin cezasını ağır şekilde ödetir. Bunu insanlık tarihi boyunca “ilahlık” taslayandan, insanları hor görüp köle muamelesi yapan zihniyet sahiplerinden, zalim iktidar sahiplerine kadar çeşitli örneklerini görüyoruz.
Evet, kibir en büyük zararı sahibine verir. Kibir sahipleri, insanlar arasında da Yüce Rabbimiz karşısında da en değersiz varlık durumuna düşer. Çünkü insan tevazu gösterdikçe Allah onu yüceltir ve insanlara sevdirir. İnsan kibirlendikçe de değersizleşir ve herkesin gözünde küçülür.
Kibrin zararı ve sosyal hayatta kaybettirdiğine son zamanlarda müşahhas örnekler ile bir kez daha görmüş olduk. Aslında dikkatli baktığımızda kibrin zararlarını ve tevazunun değerini çevremizde birçok alanda görebiliriz. Şimdi biz son zamanlarda yaşanan olaylara bakarak bunu değerlendirelim. Deprem bölgesine yapılan yardım çalışmalarından tutun da siyaset ve spor alanına kadar kibrin değil, tevazu ve samimiyetin kazandırdığını görüyoruz.
Deprem bölgesinde İslami yardım kuruluşlarının samimi ve mütevazi çalışmaları ve depremzedeleri öz kardeşleri gibi sahiplenen faaliyet ve içtenlikleri nerede? Sırf orada görünmek ve resim alarak şov peşinde olan kibir abidelerinin riyakâr tavırları nerede?
Basın ve medyayı takip edenler bilir. Ekrem İmamoğlu ve Ali Koç için: “Biri İstanbul’u, diğeri Fenerbahçe’yi mahvetti” dendiğini duymuşsunuzdur. Ortak özellikleri kibir abideleri olmaları. Sadece bunlar değil elbette. Kibir abidesi olan ve kendini Kaf dağında gören nice siyasetçi, yazar-çizer takımı, yorumcu, akademisyen, spor adamı vs. ile yıllardır karşılaşıyoruz. Son birkaç yıldır iktidar hayali kuran malum sol, sosyalist, Kemalist kesim ve onların Kürt versiyonları, ‘seçimi kazanıyoruz’ diye aşağılamadıkları, tehdit etmedikleri kimse kalmadı. İnançlı insanlara ‘bugünlerin tadını çıkarın az kaldı” diyerek sürekli tehdit ettiler.
Yıllardır zaten kendileri gibi düşünmeyen halka, “Makarnacı, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı” gibi aşağılayıcı yaftalara hakaretlerde bulunmadılar mı? CHP lideri Kılıçdaroğlu ve ortakları, iktidar hırsıyla bürokratlardan öğretmenlere, askerlerden hakimlere, savunma sanayiinden Türkiye’de iş yapan müteahhitlere kadar her kesimi tehdit ederek, “İktidara gelince bunun hesabını ödeteceğiz…vs.” diyerek her türlü çirkef ve aşağılayıcı söylem ve tehditlerde bulunmadılar mı? Seçmen onların bu kibirli, tehditkâr ve aşağılayıcı söylemlerine prim vermeyince, yeniden halka ve seçmene saydırmaya başladılar. Zaten hiçbir zaman halkın bunların yanında bir değeri olmadı ki, sadece ‘halk edebiyatı’ yaptılar. Halk onları seçerse iyi, onları seçmezse “cahil halk” oluyor öyle mi?
Seçim sürecinde “hesaplaşmaya geliyoruz, yargılayacağız...” vs. diyerek halkı tehdit edenler şimdi de halka hakaretlere başladılar. Halkı köle olarak görenler her zaman kaybetmeye mahkumdur. Kibirlenip büyüklenenler ve halka tepeden bakanlar her daim ve şartta aşağılayıcı azabı tatmaktan öteye geçemeyeceklerdir.
Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.