Müslümanlara da Sirayet Eden Sonuç Odaklı Okumalar…
Müslümanlar okumalarını (hayatı, çevreyi, sistemi, dünyayı vs.) neye göre yapmalıdır? Referansımız ve metodumuz ne olmalıdır? Metotlar, “değişen dünya değerleri!” diye tanımladığımız duruma göre değişiklik arz eder mi?
Konunun başlığına bu ismi verdim çünkü geldiğimiz noktada dünyevileşen, aceleci davranan, yaptığı İslami çalışmalarda hemen sonuç almak isteyen, batılılaşan, dünyevi çıkarlar vs.vs. Müslümanlara da sirayet etmiş vaziyettedir…
Sonuç odaklı okumalar savrulmalara sebep olmaktadır. Müslümanlardan Rabbimizin istediği sonuç odaklı değil emek odaklı hareket etmeleridir. Geçmiş kavimlerin hayatlarını ve peygamberlerin bu durum karşısındaki tutumlarını tahkik ettiğimizde bunu açık ve net bir biçimde görebiliriz. Mesela, bildiğimiz üzere Yunus as, “kavmi inkârda diretiyor diye bunalmış ve tamamen iyi niyeti ile yani İslam davasını anlayan bir toplum bulunur diye kavmini terk etmiştir”…Peki akıbeti ne olmuştur? Bu iyi niyet kendisini balığın karnında bulmasına mani olamamıştır…
Zunnun'a (Yunus'a) gelince hani o öfke içinde yurdundan ayrılırken artık bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonra karanlıklar içinde "Senden başka ilah yoktur, sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ben gerçekten bir zalim oldum " diye bize seslendi.
“Bunun üzerine duasını kabul ederek kendisini içine düştüğü sıkıntıdan kurtardık. İşte mü'minleri böyle kurtarırız.” (Enbiya Suresi: 87-88)
Yine Musa (AS) da Firavun’u İslam’a davet ederken Rabbimiz üslubuna varana kadar onu ikaz etmiştir, onunla ne şekilde ve nasıl konuşması gerektiği yönünde uyarılarda bulunmuştur;
‘’Onunla tatlı dille konuşun, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle onu hakîkate dâvet edin. Tartışmak gerektiğinde, kaba ve kırıcı davranmadan, gönül incitmeden konuşarak ona ayetlerimi tebliğ edin ki, belki bu sayede öğüt alır; yâhut en azından ilâhî azaptan korkup zulüm ve haksızlık yapmaktan çekinir.” (Ta ha Suresi 44.ayet)
Yani Musa as a git kafana göre takıl, istediğin şekilde tebliğ yapabilirsin dememiştir…
Ve yine gözleri görmeyen bir sahabe Ümmü Mektum olayında Peygamberimizin Abese süresindeki ilk ayetlerle nasıl ikaz geldi. Hz. İbni Ümmü Mektûm, Müslüman olduktan sonra Peygamberimizin sohbetinde bulunmak için sık sık huzuruna gelirdi. Peygamberimizden Kur’ân âyetlerini ezberledi. Bir defasında Peygamberimiz, Utbe bin Şeybe, Ümeyye bin Halef ve Ebû Cehil gibi Kureyş’in ileri gelenleriyle, “Belki içlerinden birkaçı imana gelir de İslam’ın gücü artar, onlara bakarak birçok insan da Müslüman olur.” düşüncesiyle tebliğ vazifesini yapıyordu. Bu esnada İbni Ümmü Mektûm meclise gelerek Peygamberimize hitaben, “Yâ Resûlallah, bana Kur’ân okut. Allah’ın sana öğrettiğinden bana da öğret.” dedi.
Peygamberimiz onların üzerinde fazla durduğundan, İbni Ümmü Mektûm’la ilgilenemedi. İbni Ümmü Mektûm, Peygamberimizden cevap alamayınca, arzusunu birkaç defa tekrar etti. Peygamberimiz ona aldırmayıp yüzünü buruşturup döndü, sözünün kesilmesini istemedi, onlarla konuşmaya devam etti. Orada bulunanların, “Bu dine hep zayıflar, fakirler, köleler ve âmâlar giriyor.” diye alaylı bir şekilde gülmelerine yol açmamaları için İbni Ümmü Mektûm’u cevapsız bıraktı. Fakat çok sürmedi, tam sözünü bitirip kalkacağı sırada İlahî ikaz geldi:
1-Surat astı ve döndü.
2- Yanına âma geldi diye.
3- Ne bileceksin sen belki o arınacak?
4- Yahut öğüt alacak da bu öğüt, kendisine fayda verecek.
5- Kendisini yeterli görüp tenezzül etmeyene gelince.
6- Sen onunla ilgileniyorsun!
7- Onun arınmamasından sana ne?
8- Fakat koşarak sana gelene;
9- Allah'tan sakınarak gelmişken.
10- Sen onunla ilgilenmiyorsun!
11- Asla olmaz böyle şey! Kur'an ayetleri birer hatırlatmadır öğüttür.
12- Dileyen onu düşünüp öğüt Alır. (Abese Suresi: 1-12)
Daha nice Peygamberlerin hayatları bunun gibi örneklerle doludur…Rabbimiz bu ayetlerle de göstermektedir ki; “Eğer bu davanın sahibi ben isem sadece benim metodum işler” mesajını vermektedir… “Eğer başka yollar başka metotlar ararsanız bu Benim razı olacağım ve sizi de doğruya ulaştıracak yol olmayacaktır” demektedir. Günümüzde bu dava için farklı metotları aramak ve bunu da İslam adına diye nitelendirmek safdillik olur. Bu aynı zamanda Musa (AS)’dan, Yunus (AS)’dan, Peygamberimizden daha iyi niyetli olduğu manasına gelir ve Sünnetullah gereği bu mümkün değildir. Farklı yollar aramak Rabbimizin razı olmayacağını beyan ettiği bir durumdur…Bu yüzden metodu iyi tahkik etmemiz gerekir. İslam davasını kestirmeden insanlara ulaştıracağız diye aradığımız farklı yollar, verdiğimiz tavizler, Rabbimizin çizdiği metoda yeni şeyler eklemlemek demektir. Unutmayalım ki ve ne kadar iyi niyetli olursak olalım bu manada attığımız her adım dünyevileşmeyi, sisteme entegreyi, demokratikleşmeyi, İslam dışı her türlü kavramları kabullenmeyi beraberinde getirir. İslam adına bizden götürdükleri de azımsanmayacak kadar çoktur… Bu bağlamda İslam davası için aradığımız her yol hüsranımız olabilir. Bize düşen şartlar ne olursa olsun, Bu davayı Rabbimizin istediği şekilde omuzlamaktır. İslam davasının metodu noktasında elçilerine dahi söz hakkı vermeyen Rabbimiz, günümüzde ki İslam davasını omuzladıklarını söyleyenlere söz hakkı vermesi, bu yolu kendiniz belirleyin demesi olacak şey değildir…Bu yüzden yaptığımız çalışmaları sonuç odaklı değil emek odaklı, mücadele, sabır odaklı yürütmemiz gerekir…Gayret bizden başarı Allah’tandır.
Selam ve Dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.