Neden Şükretmesini Bilmiyoruz?
Dünyaya imtihan için gönderilen Ademoğlu, bu kulluk vazifesini ve verilen nimetlerin şükrünü ne kadar ifa ediyor ve bunun hakkını ne kadar yerine getiriyor?
Çevremize baktığımızda ne kadar çok nimete mazhar olduğumuzu görürüz. Aynı şekilde sevdiğimiz bütün insan ve eşyaları da bize ALLAH’ın nimet olarak verdiğini unutmayalım.
Nimetlerin verilmesindeki amaçlardan biride, kişiyi ALLAH’a yöneltmektir. İnsan sahip olduğu nimetlerin farkına varıp ALLAH’a şükretmelidir. Bazı insanlar gaflet içinde olduklarından, bunun değerini onlara sahipken anlamaz ve şükretmezler; ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerini anlarlar.
ALLAH'ın güzel isimlerinden birisi olan "Eş-Şekur", kendisinin rızası için amel edenlerin çabalarını zayi etmez, bilakis kat kat fazlasıyla karşılık verir demektir. Elbette ALLAH güzel amelde bulunanların ecrini zayi etmez.
Eğer insan, bu nimetleri kendisine verenin ALLAH olduğunu bilir ve O’na şükrederse, bunun karşılığında kendisine daha fazla nimet vereceğini vad’etmiştir.
“And olsun eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir” -İbrahim Suresi: 7-
Kur'an, insanları ısrarla şükre davet ederek, şükürsüzlüğün nimetleri yalanlamak ve inkar etmek anlamına geldiğini bildirmiştir.
Hamd; isteyerek yapılan bir iyiliğe karşı, iyilik yapana teşekkür ve övgüdür. Şükür ise; yapılan iyiliğe karşı söz veya fiil ile yerine getirilen bir övgüdür.
Şükür, bizdeki kulluk şuurunu canlı tutar. İnsanların ALLAH'a muhtaç olduklarını, Yüce ALLAH'ın ise her şeyden müstağni olduğunu, kimsenin şükrüne ALLAH'ın ihtiyacı olmadığını öğretir.
İyilik yapana teşekkür ve hürmet edilir. Bu, insanlık ve asalet gereğidir. O halde her nimetin hakiki sahibi olan ALLAH’a neden şükretmeyiz? Ne kadar da nankör, cahil ve gaflette olduğumuzu fark etmeyiz bile.
Müminlerin en önemli özelliklerinden biri olan şükrün başı; Allah’ı bilmektir. Allah’ı Rab olarak bilen, O’nun nimet verdiğinin şuurunda olan kimse O’nu sevmeye başlar. Allah’ı seven O’na ibadet eder ve O’nun hakiki nimet veren olduğunu itiraf eder.
Merhum Timurtaş Uçar bir vaazında anlatıyordu: Hoca bir esnaf ziyaretinde orada olanlara namaz kılıp kılmadıklarını sorar. Oradaki bir şahıs, “ALLAH bana ne vermiş ki namaz kılayım?” der. Hoca da ona gayet sakin bir şekilde: “Peki, ALLAH sana İstanbul’u tamamen verse ve gözlerini alsa kabul eder misin?” diye sorar. Şahıs buna tepki göstererek: “Görmediğim İstanbul’a ne yapayım” der. Hocada: “O halde ALLAH sana İstanbul’dan daha değerli nimetler vermiş” der. Şahıs hakikati kabul ederek tevbe eder.
İşte bizler maalesef bize verilen nimetleri görmezden gelir, verilmeyen nimetleri neden vermez diye hayıflanır veya ALLAH’a bazen istemeden de olsa isyan ederiz de farkında olmayız. Dünyaya bakışımız mantalite olarak; hep bardağın boş tarafına bakmak, dolu tarafına bakmamak üzerine kurulu olduğundan şükretmek yerine hep şikayet eder dururuz. Oysa inancımıza aykırı bu tutum yerine, bize verilen sayısız nimetleri görmemiz ve onun şükrü ifa etmemiz gerekmez mi?
Bize verilen iman, aile, akraba, sağlık ve istesekte sayamayacağımız sayısız nimetlerin kıymetini bilmemiz ve şükretmemiz hayat felsefemiz olmalıdır.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.