Vahşeti unutmadık, unutmayacağız!
Dört yıl Suriye'de ABD tezgahı ile sözde IŞİD ile PYD arasında Kobani'de yaşanan çatışma ve PYD güçlerinin IŞİD karşısında varlık gösterememesi ile “Kürtleri İslam’dan uzaklaştırma” senaryosu adım adım uygulanmaya başlandı.
O dönemi hatırlayacak olursak: Kürtlere, “bakın IŞİD size saldırıyor ABD ve Avrupa size sahip çıkyor” yalanı ile Kürtler İslam’dan uzaklaştırılarak PYD üzerinden ABD ve israil’in kucağına itilmeye çalışıldı. Ancak Yasin Börü ve arkadaşlarının mazlumca katledişleri ile bu plan ellerinde patladı.
Şimdi o günlerde yaşanan kalleşlikler ve adım adım planlı vahşeti hatırlayalım:
6 Ekim günü Abdullah Öcalan’ın görüşmesinden dönen kardeşi Mehmet Öcalan, Abdullah Öcalan’ın şu sözlerini duyurdu: “15 Ekim’e kadar bekleriz, gelen heyetlere dediklerimizi onlara aktarırız, ondan sonra da yapacağımız bir şey kalmaz. Çözüm diye bir şey yoktur, müzakere diyorlar, müzakere diye bir şey de yoktur.”
Bu açıklamadan sadece birkaç saat sonra 6 Ekim akşamı Selahattin Demirtaş ve HDP MYK acil çağrı yayınlayarak, parti tabanlarına sokağa çıkma ve her tarafı Kobani'ye çevirme çağrısı yaptılar. Bu çağrının hemen ardından Türkiye genelinde saldırılar başladı.
Üç gün devam eden saldırılarda 54 kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce eve, camiye, medreseye, Kur'an kursuna, okuma evlerine, kurumlar ve işyerlerine saldırıldı. Saldırılarda en çok HÜDA PAR ve ona yakın STK'lar hedef alındı. Olayların en acısı Diyarbakır'da bayramın 4. günü olan 7 Ekim'de Kurban eti dağıtan Yasin Börü ve beraberindekiler Kürdistan tarihinde ve bu coğrafyada görülmemiş şekilde vahşi ve barbarca bir şekilde işkence ile şehid edildiler.
Peki, bu vahşete karşı, "sokağa inin" çağrısı yapan Demirtaş ne yaptı? Taraftarlarına bayrağa ve Atatürk büstlerine saldırmayın dedi. Yapılan barbarca vahşiyane katliamları görmezden gelen Demirtaş, Atatürk büstlerinin derdine düşmüştü.
Olaylar sırasında yuvasına çekilen devlet güçleri dindar halkın katledilmesini seyrederek, bu vahşete ortak oldu. Dehşete düşüren olaylar karşısında sinen halk da evine çekildi.
8 Ekim günü gece yarısında Abdullah Öcalan, HDP’nin İmralı heyetine bir mesaj gönderdi. 9 Ekim’de Diyarbakır’da bir basın toplantısı düzenleyen Demirtaş, suçluluk psikoloji sonucu kameralar karşısında boncuk boncuk terledi.
Olaylar öncesinde 21 Eylül 2014’te DBP D.Bakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, Diyarbakır'da bir konuşma yaparak, Diyarbakır’da IŞİD'e destek veren 400 derneğin kurulduğunu söylemişti. Bu da gösteriyor ki bu saldırıların alt yapısı çoktan planlanmıştı.
2014 yılı Ramazan ayında Filistinliler katledilirken D.Bakır’da iftar çadırı kurmak isteyen ABD Adana Başkonsolosu John L. Espinoza Peygamber Sevdalılarının çabasıyla bunu yapamayınca yeni planı devreye soktu. ABD'nin Adana Başkonsolosu ne zaman bölgeyi ziyaret etse olaylar artıyordu. Başkonsolos 6-7 Ekim olaylarından önce de Doğu ve Güneydoğu'ya gelmişti. İşin ilginci Selahattin Demirtaş'ın da 6-7 Ekim olaylarından önce ABD ziyareti olmuştu. Olaylarda ne hikmetse bu ziyaretlerin ardından gerçekleşti.
Olaylar planlı, programlı bir kanlı senaryonun projenin hayata geçirilmesi idi. Amaç bölgeden dindar kitleyi öldürmek veya en azından korkutarak bölge dışına kaçmasını sağlamaktı. Amaç açıkça: "İslamsız bir Kürdistan" idi. Fakat yaptıkları hesap 90'lı yıllarda olduğu gibi bir avuç imanlı Müslümanın direnişi ve İslam’a, İslami kurumlara ölüm pahasına sahip çıkması ile bu kanlı proje akim kaldı.
6-7-8 Ekim olayları toplumuzda ve dindar kitlede tam bir kırılma ve travmaya yol açtı. İnsanlarımız Moğollar ve Haçlıların tarihte okudukları vahşiyane saldırıları ile topyekun ortadan kaldırılma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını gördüler. Saldıran vahşi çeteler, kesim farkı gözetmeden İslam kokusu gelen herkesin ve herkese saldırdılar. Faşizmin alasını uyguladılar. Kıyafet ve dillerinden dolayı insanlarımız katledildi. Evleri, kurumları ve işyerleri yakılarak talan edildi.
Olayları başta provokasyon olarak yorumlayan ve halkı kandırmak isteyen HDP cenahı görüntülerin ortaya çıkması ve yaşanan gözaltı ve tutuklamalara tepki gösterdi. Bu yüzsüzlük yetmezmiş gibi birde vahşice ve canavarca hisle adam öldürmekle suçlananlara avukatlarını gönderdi.
Mağdur yakınları ve dindar çevrelerde bazı kişilerin yakalanmasına rağmen soruşturmanın etkin bir şekilde yapılmadığı ve genişletilmeyerek sulandırıldığı dillendirilmeye başlandı. İlk olarak güvenlik nedeniyle dava Ankara’ya alındı. Sanıklar mahkemeye çıkarılmadan, olayda yaralı kurtulan Yusuf Er ve mağdur aileler dinlenmeden ard arda tahliyeler yaşandı. İnsanlığa karşı suç kapsamında açılması gereken dava basit saldırı diye açıldı. Talimat verenler ve azmettiriciler davaya dahil edilmedi.
Mahkeme tam bir yıl sonra 5 Ekim’de Ankara 2’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı. 24 Nisan 2017 tarihinde ayak takımı denilecek 24 şahsa çeşitli cezalar verildi. Ancak asıl suçlular Selahattin Demirtaş, HDP MYK’sı ile Öcalan davaya dahil edilmedi.
O dönemde yazdığım yazıda şu ifadeleri kullanmıştım:
“Şimdi, bölgemizin kanaat önderleri ve liderleri 6-7 Ekim olayları ve yaşananların BOP’un ve “Küresel bir 28 Şubat”ın sonucu olduğunu görmeleri ve yaşananları iyi okumaları ve ona göre bir yol haritası çizmeleri gerekir. Aksi takdirde bölge ve Ortadoğu’da emperyalistlerin oyun ve komploları ile halklar arasında telafi edilemez düşmanlıklar meydana gelecektir.”
Maalesef bölgemizde Müslümanlara yönelik planlar ve katliamlar artarak devam ediyor ve Müslüman halklar bu oyun ve planları farkına varamıyor.
Evet, dünya var oldukça mazlumlar için bir milat olan Yasin Börü ve arkadaşlarının şehadetini hiç kimse 6-8 Ekim vahşetini unutmayacak ve unutturulmayacaktır. Katliamı yapanlarda bu mazlumların kanında boğulmaya devam edecektir.
Her yıl olduğu gibi 7 Ekim tarihinde Yasin Börü ve arkadaşları Şehitler Kervanı Platformu tarafından organize edilen programla Yeniköy Mezarlığı'ndaki kabirleri başında anılarak, katliam ve katliamı planlayanlar lanetlendi. ABD ve mayın eşeklerine de şu mesaj verildi: “Bakın! Bu mazlum şehidlerin kanları ile halkımız uyandı ve planlarınız bozuldu. Silahlarının ve maddi gücünüz hiçbir işe yaramadı ve yaramayacak. O günden beri gün yüzü görmediniz ve görmeyeceksiniz!”
Bu kanlı projeyi hayata geçirenler İslam ve insanlık tarihinin bu şekilde katliamlarla dolu olduğunu ancak Hakk ehlini hiçbir zaman davasından vazgeçiremediklerini göremediler. Bölgemizi kan gölüne çeviren kan baronları, akıttıkları kanda boğulmaya devam edecekler. Tarih hiçbir zaman kan içici despotları hayırla yad etmedi. Geçmiş atalarınız Firavun, Nemrut, Şeddad, Moğol ve haçlılar gibi tarihte lanetle anılacaksınız. Kendi halkına sırf Müslüman oldukları ve İslam’ı benimsedikleri için katledenleri hiçbir zaman unutmayacağız.
Her 7 Ekim’de olduğu gibi her zaman mazlumlar hep hayırla, zalimler hep lanetle anılacaklardır… Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.