Yaşlılarımızın kıymetini bilmeliyiz!
Yaşlılar ile ilgili daha önce dinlediğim hutbede değinildiği gibi: “…Hayat, mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır. Hayatın her dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir. Kul olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata anlam katmak için bu dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran, olgun bir mümin olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem ise yaşlılıktır. Yaşlılık, bedenin yorulduğu ancak ruhun tecrübeyle yoğrulduğu bir bilgelik dönemidir.
Yaşlılar, Allah’ın dualarına icabet ettiği, ihsan ve ikramına mazhar kıldığı kimselerdir. Onlar, yuvalarımızın dayanağı, bereket kaynağıdır. Ağarmış saçları, bükülmüş belleri toplumumuz için birer rahmet ve mağfiret vesilesidir…”
Yaşlılar toplum ve akrabalık bağının çelik halkası gibidirler. Onları kaybettiğimizde önemlerini yeni anlıyor ve akrabalık bağlarının zayıfladığını ve hatta neredeyse koptuğuna üzülerek şahid oluyoruz. Çünkü onlar var oldukça inancımız, örf ve geleneklerimiz ışığında insani ilişkilerimiz, komşuluk ve akrabalık bağlarımız devam ediyor.
Şimdi üzülerek; kaybettiğimiz babalarımız, dedelerimiz, anne ve nenelerimizin neslini hasretle ve özlemle anıyoruz. O nesiller gittiğinden beri komşuluk, akrabalık gibi ilişkilerimiz zayıfladı. Önce TV’ye sonrada mobil iletişime hapsolduk. Ne sohbet kaldı, ne sıla-i rahim kaldı. Aynı evde olanlar bile birbirleriyle sohbet etmek yerine cep telefonlarıyla vakit geçirmeyi tercih ediyor.
Bayramlar geçiyor, ne eski heyecan ne eski canlılık yok. Bırakın uzaktaki yakınları aynı şehirde hatta aynı mahallede oturanlar bile ziyaret etmek yerine, telefonla bayram kutluyor veya toplu mesaj atarak bayram kutlaması vazifesinden kurtulduğunu hesaplıyor. Bayramlaşma bu mu yani? Hani yakınlaşma, hani sıla-i rahim, hani insani ilişkiler? Hani komşu, akraba, yaşlı ve çaresizleri sorup gönül alma?
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Bereket büyüklerimizin yanındadır. Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize hürmet göstermeyen bizden değildir.” -Münavi, Feyzüll-Kadir, 3/220-
Başka bir hadiste de: “Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize azâb sel gibi gelirdi.” buyuruyor.
Yaşlılar aile ve toplum için bir külfet değil, bilakis bir rahmettir. Hem de öyle bir rahmet ki; az bir zahmetle cenneti kazanabileceğimiz bir rahmettir.
Allah’ın Resulu (SAV), yaşlılara yardım ve saygının dünyadaki faydası hakkında şöyle buyuruyor: “Zayıf ve düşkünlerinize yardım ediniz. Zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”
Geçmişte iyi niyetle açılan ve kimsesi olmayanların kaldığı “Darûlaceze” yerine maalesef adında huzur olan, lakin huzurdan yoksun terk edilmişlerin yeri haline getirilen “Huzur evleri”ne yaşlılar hapsedilerek toplum nasıl huzurlu olabilir. Bunların evlatları kendi rahatları için ebeveynlerini nasıl buralara terk edebilirler. Unutmayalım! merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
Bilelim ki bu günün güçsüz muhtaç yaşlıları, dünün gençleri olduğu gibi, bugünün güçlü gençleri de yarının güçsüz, muhtaç yaşlıları olacaklardır. Biz yaşlılarımıza nasıl davranırsak, yarın aynısı başımıza gelecektir. Ne ekersek onu biçeriz.
Yaşlılarımıza sahip çıkmak, geleceğimize sahip çıkmaktır. Bugün huzurevlerinde 14 bin yaşlımızın kaldığı şubat ayında açıklandı. Tek başına yaşayan yaşlılar ve onların sevgi ve tecrübesinden mahrum bir neslin oluşturduğu toplum düzeni, İslam’ın benimsediği bir toplum düzeni olamaz.
Resûlullah (S.A.V), “Rabbin rızası, anne babanın rızasına, öfkesi de anne babanın öfkesine bağlıdır”-Tirmizî, Birr, 3- şeklinde bizleri uyarıyor. Bir evladın, yaşlı anne babasını kimsesiz ve sahipsiz bırakması ise büyük bir vefasızlıktır. Nitekim ALLAH Resûlu (S.A.V), yanında annesi ile babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da onların hoşnutluğunu kazanamadığı için cennete giremeyen kişi hakkında “Burnu yerde sürtünsün” buyurarak bu kimsenin nasipsizliğini vurgulamıştır. -Müslim, Birr, 10-
Yazıyı İsra 23 Ayeti ve Peygamberimiz (S.A.V)’in şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum:
“Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.”
“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” -Tirmizî, Birr, 75-
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.