BİR GÜZEL İNSAN…
Allah Kur’an’ı Kerim’de, insanı en güzel şekilde yarattığını, ancak yaratılış istikametinden ayrılan insanın aşağıların aşağısına yuvarlandığını beyan etmektedir.
Allah’ın kâinatı kendisi için yarattığı ve hizmetine verdiği insanoğlu, ne yazık ki bencillik, ırkçılık, kör tarafgirlik ve ideolojik sebeplerle yoldan sapmış ve birbirlerini yemektedirler. İnsani değerlerin altüst edildiği günümüzde insanlar mal varlıklarıyla, sahip oldukları mevkileriyle, işbilir dedikleri yalakalıklarıyla, mensubu bulunduğu parti ve aşiretin gücüyle orantılı olarak itibar görmektedirler. Ancak ölümünden sonra bile olsa bazı şahsiyetlerin, bozulmamış insani hasletlerinden dolayı değer kazandıkları ve sevildikleri anlaşılmaktadır.
İşte ‘adam gibi adamın’ mercekle arandığı bu zor zamanlarda Mehmet Yavuz, insani hassasiyetleriyle kendini sevdiren adam gibi bir adamdı. Onu yalnız arkadaşları sevmiyordu, onu tanıyan herkes sevmişti. Parti Başkanlarının aday olduğu bir seçim sürecinde parti başkanlığını yaptığı kısa sürede, kendisini dinleyen herkesin dikkatini çekmişti. Düne kadar camia olarak kendilerini görmek istemeyen televizyon kanalları, kendisini programlarına davet ediyorlardı. Televizyon ekranlarında kendisini sıkıştırmak isteyenler, verdiği cevaplar karşısında mahcup veya pişman oluyorlardı. Eğer yaşasaydı, bu camianın önünü açmada önemli bir etken olacaktı.
Mehmet Yavuz, yaptıklarının hesabını vermek ve almak üzere rabbinin yanına gitti. Ancak dava arkadaşlarının Mehmet Yavuz’u sevdiren etkenler üzerinde iyi bir analiz yapıp, örnek almaları gerektiği kanaatindeyim. Çünkü davanız ne olursa olsun, doğru ve önemli olan insanların sevgi ve güvenlerini kazanmaktır. Peki Mehmet Hocayı sevdiren neydi?
1 – Mehmet Yavuz adil bir insandı.
“Allah’ım! Bize öyle bir duruş ver ki; hiçbir düşmanımız kendisine haksızlık yapacağımız gibi bir kaygıya düşmesin. Ve yine bize öyle bir duruş ver ki; hiçbir dostumuz kendisine iltimas geçeceğimiz gibi bir ümide kapılmasın.”
İşte Mehmet Yavuz, bu sözün sahibi ve bu söze sadık idi...
2 – Mehmet Yavuz, davasına bütün içtenliğiyle inanan gerçek bir dava adamı idi. Davalardan beslenenlerden değildi. Bilakis davasını beslemek için malını, canını feda etmekten çekinmeyen fedakâr bir insandı. Çocuklarını, geleceğini, mal ve makamı düşünmekten ziyade; İnsanlığa adalet, barış, özgürlük ve huzur getirecek olan İslam davasını düşünüyordu.
3 – İslami kardeşliğin hakkını vermeye çalışıyordu. Davası için hapis yatmış ve çıkmıştı. Ama cezaevinden çıktıktan sonra dünyalık mal ve makam peşine düşeceğine, komplolar sonucu içerde yatan arkadaşlarını ve davalarını dert edinmişti.
4 – Birleştirici idi, ayrımcılık oyununa karşı uyanıktı. “Ey Müslüman! Seni öldürmeye gelen sende dirilsin” sözüne uygun hareket ediyordu. Ayrıştırmıyordu, ayrıştırma ve çatışmanın İslam ve insanlık düşmanı emperyalistlerin oyunu olduğunun bilincinde, kendisine saldıranlara da dostluk elini uzatıyordu. Başkalarının gazına gelerek kendisine düşmanlık yapan vicdan ehli insanlar bile, onu tanıdıkça seviyor ve iddiaların kara bir propaganda olduğunu anlıyorlardı. ‘Kürtlük’ üzerinde kendilerine yöneltilen suçlamalara kanan bazıları, Mehmet Yavuz ve benzerlerini tanıdıkça; bunların kendilerini suçlayanlardan çok daha fazla adil, özgürlükçü, halkçı, farklılıklara ve insan haklarına saygılı, Kürt ve Kürdistan’ın hak ve hukukunun müdafi iyi insanlar olduğuna şahit oluyorlardı. Kendisini Kürtlük üzerinde eleştirenlere Kürtçe dersi veriyordu. Seçim sürecinde çıktığı bir televizyon programında konuştuğu fesih Kürtçesiyle, “Seçime katılan partiler arasında Kürtçeyi anadili gibi konuşan tek başkan olduğunu” söylüyordu.
5 – Okuyan, araştıran bilgili ve İyi bir hatipti.
6 – Alçak gönüllüydü, sabırlı, cesaretli ve kanaatkârdı. Kendilerine saldıranların çokluğu onu yıldırmadığı gibi, özellikle partileşmeden sonra çevresinde oluşan kalabalıklar, parti sözcülüğü ve başkanlığı onu asla şımartmadı, ayağını kaydırmadı. Siyasete girmesine ve parti başkanlığı yapmasına rağmen alçak gönüllülüğünü ve hayâsını kaybetmedi.
7 – Güler yüzlüydü. Hatiplik ve dava adamlığını, güler yüzlülüğüyle bir güzel süslemişti. Bu da onu sevdiren en belirgin özelliğiydi.
Bu güzel insanı anlatmaya sayfalar yetmez. Kapitalist çıkarcılığın ve batıl ideolojilerin insanı insan olmaktan çıkardığı çağımızda, belki de ‘kirlenmesin’ diye Rabbim onu yanına aldı. O ve onun gibi güzel insanların gittikleri yerde mutlu olduklarına inanıyorum. Ama bizim bir dost, bir arkadaş, bir kardeş, bir öğretmen ve davetçi olarak fıtratını bozmamış bu güzel insanlara ihtiyacımız var.
Senin gittiğin yerde mutlu olduğundan şüphemiz yok; ama gönül seni arıyor Güzel İnsan…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.