Adam Harcamakta Bir Numarayız…
Hakka göre değil, çıkar ve beklentilerimize göre insanları değerlendirdiğimizden, başımız üstünde taşıdıklarımızı bir anda ayaklarımız altına alıp çiğneyebiliyoruz. Dün başına yemin ettiklerimizin başını rahatlıkla yiyebiliyoruz.
Dün Menderes ve Ecevit’in başına getirilenleri bilmesek de, bugün Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılanlara şahit oluyoruz. Deniz Baykal’ı, rezil bir yöntemle CHP başkanlığını bırakmak zorunda bıraktılar. Geçen seçimde Cumhurbaşkanı adayı gösterdikleri Muharrem İnce’yi, bu seçimde diskalifiye etmek için aynı yöntem tehditlerle çekilmek zorunda bıraktılar. Seçim öncesi “Gandi Kemal, Halkçı Kemal, Demokrat Dede, Memur Kemal, Mücahit Kemal…” sloganlarıyla Cumhurbaşkanı yapmak istedikleri Kemal Kılçdaroğlu’nu, seçilemeyince de suçlamaya başladılar. Tabi bu sadece bir tarafta değil, karşıtlarında da aynı zihniyet var. Dün beraber olan Mollaoğlu, Davutoğlu, Babacan ve Ak Parti de, birbirlerini suçlamakta ve yıpratmakta hiçbir sınır tanımamaktadırlar.
Hissi ve bencil olunca böyle dengesizlikle oluyor. Oysa hakka uyulsa ve ilkeler üzerinde yürünürse, otomatik makine gibi her şey rayında ilerler. Hiç kimse mükemmel ve kusursuz değil; ne insanları kusursuz görelim, ne de insanları bir yanlışları içinde boğalım. İnsanları balon gibi şişirip sonra da iğneyle patlatmayalım. Sevdiklerimiz için de, karşıtlarımız için de bu gerçeğe göre adaletle davranalım.
Evet, birçok seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu’ndan çekilmesini istemek en doğal hakkınız. Ama kendinizi temize çıkarmak için bütün başarısızlığı Kılıçdaroğlu’na yüklemek, yalan ve sahtekârlıktır. Tek suçlu Kılıçdaroğlu’nu göstermek, ahlaksızlık ve vefasızlıktır. Kılıçdaroğlu hiçbir şeyi tek başına yapmadı. Bütün eksikliklerine rağmen belki Kılıçdaroğlu, partinin geçmişinden bugüne kadar en büyük açılımı yaptı. Sağcı dediğiniz beş partiyi kendi safına çekti. Saadetlilere “Mücahit Kılıçdaroğlu” sloganları attırdı. Çarşaflı teyzelere kendi parti broşürlerini dağıtırdı. Mollaoğlu, Davutoğlu, Babacan taraftarlarına CHP’ye oy verdirtti. Söylediklerinin ve vadettiklerinin içini doldursaydı seçilmeye çok yaklaşmıştı. Belki de başarmamasının en büyük sebebi, bugün kendisini suçlayanların bağnaz ideolojik takıntılarıydı. Kemal Kılıçdaroğlu inançlara saygı ve helalleşmekten söz ederken, bağnazlar “hangi subay ve bürokratların çekmecelerinde seccade sakladıklarını, hesap soracaklarını” Kur’an Kursları, Tarikat ve Cemaatler hakkında tehditlerde bulunuyorlardı. Kılıçdaroğlu’nun toplamaya çalıştığını ürküterek kaçırtıyorlardı. Ve şimdi de başarısızlığın bütün suçunu Kılıçdaroğlu’na yüklüyorlar.
Hep söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz; karşıtlarınız ne olursa oluşun, Haktan ve Adaletten şaşmamalıyız. Ölçümüz çıkar, ideoloji, ırk, parti… Değil, Hak ve Adalet olmalıdır.
Bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkasına yapmamalıyız.
Toptan ret veya toptan kabulcü olmamalıyız. Kardeş ve Yoldaşlarımızın yanlışlarına itiraz etmemiz gerektiği gibi, karşıtlarımızın da doğrularını görmeli ve hakkını vermeliyiz.
Şahıs ve olayları tarafgirliğe göre değil, Hak ve Adalete göre değerlendirmeliyiz. Kardeşlerimizi de muhaliflerimizi de aynı ölçü ve ilkelerle değerlendirmeliyiz.
Hiç kimseyi hatasız görmemeli ama hiç kimseyi de bir tek yanlış üzerinden şeytanlaştırmamalıyız.
Sevgimiz de eleştirilerimiz de doğru, adil ve ölçülü olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.