Hani Nerde O Eski Günler?
Yazının başlığında ki söz çoğunlukla ‘nerde o eski Ramazanlar’ diye klişeleşmiş söz, anlam olarak geçmişe götürdü mü orda ‘dur’ demek geliyor insanın içinden. Çünkü geçmiş, bir bitimdir, erişilmesi imkânsızdır, bu yüzden yok hükmündedir nerde derken bir hayıflanma alır insanı.
Kaybettiği zaman anlar kaybettiklerinin değerini, çünkü bir yokluğa teslim etmiştir. Hayıflanmaktadır, elinde olsa geçmişe dönmek ister mi bilinmez ama hep hayıflanma vardır. Eski günler derken bile hemen bir acılı tebessüm belirir yüzünde. Gençtir, azimlidir, yaptığı işleri aşkla, şevkle, sevgiyle yapar sorgulamaz, budur ondaki heyecan, ama zaman geçerken hesap ehli olmuş aşkı soğumuştur. Artık, o eski günleri hatırlayarak teselli bulur, anarken tebessüm eder eskiden yaptıklarını şimdi yapamadığından hayıflanır içerler.
Bir hedefi vardır, bu hedef ulaşılması zor bile olsa gençtir, dinamiktir hesap değil hedefe ulaşma aşkıyla dolup taşıyordur. Başarmanın verdiği haz büyük olayları gözünde küçültüyor, istek ve arzusu, hedefinden başka bir şeyin görünmesine izin vermiyor. Ve sonunda, verilen zaman dolmuş dönüp arkaya yani geçmişe baktığında, işte o zaman bir film şeridi gibi gelip geçiyor gözünün önünden geçmiş, dönemediği, hataları telafi edemediği için acziyetinin mahkûmu oluyor.
Geçmişle insanların barışık olması amaç, gaye ve hedeflerinin gerçekleşmesiyle mümkündür, feda ettiğin şeylerin kıymeti ve değeri feda ettiklerinden daha kıymetli olmak zorundadır yoksa hayıflanma ve pişmanlık bir türlü peşini bırakmayacaktır. Bildiği ve inandığı doğruların yolunda yürüdüğü ölçüde geçmişe baktığında ehli tebessüm olacak, fakat bildiklerine ve inandığına muhalif bir yaşam varsa hayatında, işte o zaman geçmiş her hatırlandığında incitecektir.
Birde bildiği ve inandığı insanlar vardır geçmişinde, işte ben bunlarla selamete çıkarım söylemleriyle peşine düştükleri vardır, kendisine örnek aldığı, sevdiği, bağlandığı şahsiyetler olarak gördüğü hayatının bir parçasını onlara adadığı insanlar. Bunlarda geçmişin o ulaşılmaz anına atılmaktadır, hatırladığında iyi ki vardılar değişleriyle sevdiği ve ilişkini devam ettiği şahıslarla beraber birde hafızasında bile yer etmek istemediği, hatırlayınca bile keşke tanımasaydım söylemleri duymaktayız.
Son zamanlarımızı meşgul eden ve peşlerinde sürükledikleri kalabalıklara ihanet eden, inancın değerlerini ve etnik köken üzerinden siyaset yapan, kitlelerini kendi boş heveslerine dünyalık çıkarlarına feda edenlerin geçmişle yüzleştiklerinde nasıl bir ruh haline büründüklerini gördük.
Değerler kıymetliydi ama kıymetli değerleri taşıyanlar, taşıdıkları kıymetin altında kalmış, hakkını verememiş veya art niyetli olarak bu değerleri taşıdığını göstermişti. Buna binaen peşlerinde sürükledikleri topluluklara vaat ettiklerini söylemleriyle desteklemiş, fakat icraat ta elde ettikleri bir şey olmadığından, toplulukları feda ettiklerinin karşılığı olarak gösterdikleri değerler boş çıkmıştır. İşte bu boşluk onların geçmişlerinde feda ettikleri değerlerin, elde ettikleriyle bir pişmanlık yüklemiştir bu pişmanlık nerde eski günler değişlerini daha acı bir şekilde ruhi bunalımlara dönüştürmüş, kurtarıcı olarak gördükleri değerlere düşmanlık beslemeye başlamışlardır.
Son olarak Fuzuli’den güzel bir sözle tamamlayalım. ”Boş vere canı yanmaz insanın, ya bir eksiklik vardır geleceğe dair ya da bir fazlalık vardır geçmişten gelen”.
Rabbim geçmişiyle pişmanlık duyan kullarından eylemesin.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.