Kerbela Devam Ediyor…
Kameri takvimin aylarından olan Muharremin 10. Gününde çok önemli olayların meydana geldiğine inanılır.
Hz. Âdem ve Hz. Havva annemizin bu günde Arafat dağında kavuştukları söylenir. Hz. Nuh ve berberindekilerin bindiği gemi bu günde tufandan kurtularak Cudi dağına (karaya) indiği zaman, Gemidekiler yanlarında bulunan yiyecekleri toplayıp aynı kazana atmışlar. Aşura isminin bu karışık yemekten geldiği söylenir. Yine bu günde Hz. İbrahim’in müşriklerin yaktığı ateşten kurtulduğu rivayet edilmektedir. 10 Muharrem Aşura günü, Kızıldeniz’in yarılması mucizesiyle firavunun zulmünden kurtuldukları için Hz. Musa ve kendisine inananlar bir şükür olarak Aşura günü Oruç tutmuşlardır.
Yahudi ve Araplarca kutsal ve haram aylardan kabul edilen Muharrem ve Aşura günü Müslümanlarca da önemsenmiş ve Hz. Peygamber Aşura Orucu tuttuğu gibi, Yahudilerden farklı olarak 9-10 veya 10-11 Muharrem günlerinde Oruç tutmalarını Ashabına tavsiye etmiştir.
Bir kurtuluş hatırası olarak kutlanan 10 Muharrem, ne yazık ki sonraları Hz. Peygamberin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın ciğerpareleri Hz. Hüseyin ve beraberindeki 72 yareniyle beraber Kerbela çölünde çok vahşice katledilmeleriyle Müslümanların kalbinde bir acı olmuştur.
Evet 10 Muharrem 61’de; Kerbela, Kerb-u bela oldu. Mazlum Müslümanların yüreğine oturdu.
Hz. Ali döneminde, Hz. Osman’ın katillerini bahane ederek isyan çıkaran ve sonrasında türlü hile ve entrikalarla Hilafet makamını ele geçirerek saItanatlığa çeviren Muaviye, fasık oğlu Yezit’i veliaht tayin ederek Haktan ve İslam’dan ayrılmış, zulüm ve nifak kapısını açmıştır.
Hak ve Adaletin tecellisi için Cehalet ve Karanlıklara bir Nur; İnsanların kula kulluktan kurtuluşları için, Özgürlük ve kardeşlik için İnsanlığa umut olan Hilafet; Bu fasıkların elinde zevk, eğlence, iktidar ve bir zulüm aracı olan sultanlığa çevrilmiştir.
Zulüm ve saltanatlığı için Hz. Hüseyin’i bir engel olarak gören Yezit, Hz. Hüseyin’den biat almak için Medine Valisine emir verir. Medine’de rahat bırakılmayan Hz. Hüseyin Mekke’ye gider. Hac mevsimidir, ancak Hz. Hüseyin Mekke’de de rahat bırakılmaz. Yezid'in haram- kutsal tanımadan Mekke’de kan dökebileceğinden endişe eden Hz. Hüseyin, Kurban bayramına 2 gün kala Hac vazifesini yapmadan Mekke’den ayrılıyor. Bu aralar, sarhoş ve ehli keyf bir fasık olan Yezit’in yönetiminden hoşnut olmayan Kufe halkı, Hz. Hüseyin’e elçi göndererek onu şehirlerine davet ederler.
Hz. Hüseyin, amcasının oğlu Müslim bin Akil’i elçi olarak Kufe’ye gönderir. Gelen haberde, Yezit’in yönetiminden hoşnut olmayan Kufe eşrafının ve halktan 18.000 kişinin kendisine Biat etmek için sabırsızlıkla kendisini bekledikleri yazılmaktadır. Bu haberi alan Hz. Hüseyin yanında tüm ailesi ve yakın akrabalarıyla beraber Kufe’ye doğru yola çıkar.
Gelişmelerden haberdar olan Yezit, ılımlı olan Kufe valisi Numan’ı görevden alıyor. Onun yerine zalim ve gaddar olan Ziyad’ın oğlunu getiriyor. İbni Ziyad Hz. Hüseyin’in elçisi olan Müslim ve onu barındıranları katlederek Kufelilere gözdağı veriyor. İbni Ziyad’ın estirdiği terör karşısında kalıbına çekilen Kufe halkı, Hz. Hüseyin’e verdiği sözü yutuyor. Gönülleri Hz. Hüseyin’den yana ama maalesef kılıçları Yezit’ten yana oluyor.
Yeni gelişmelerden habersiz Kufe yakınlarına kadar gelen Hz. Hüseyin, Hürr komutasındaki askerlerce kuşatılıyor. Daha sonraları Hz. Hüseyin’in safına geçecek olan Hür’ün Hz. Hüseyin’i öldürmeyeceğini anlayan İbni Ziyad, Rey şehri valiliği karşılığında ve eğer kabul etmezse kendisini öldüreceği tehdidiyle Ömer bin Sad’ı 4000 askerle Hz. Hüseyin’in üzerine gönderiyor.
Kundaktaki bebeği, eşi, kızları, hasta çocukları dâhil bütün ailesiyle yola çıkan Hz. Hüseyin savaş taraftarı değildir. Belki o, Yezit’in zulmünden uzak güvenli bir yurt arayışındadır. Ancak kendisini kuşatan ihanet çemberi; Mal, makam peşindeki Şimr gibi fitnecilerin de kışkırtmasıyla onu bırakmamaktadır. Ya Yezit’e biat edecek, Ya da…
Bir tarafta İktidar hırsı uğruna zulüm; Korku, menfaat, bencillik, mal- makam düşkünlüğü uğruna ihanet, entrika, günah… Diğer tarafta Hz. Peygamber’in sevgili torunu ve emaneti, Hak ve Adaletin, temizlik ve masumiyetin, yiğitlik ve cesaretin nişanesi Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin…
Yezit, saltanatlığına ve yaptığı bütün kötülüklere meşrutiyet kazandırmak için illaki Hüseyin’den Biat alacak! Yaptığı mal- makam teklifleri kabul görmemiş, sıra tehdit ve zor kullanmadadır.
Hak ve Adalet aşığı, Hz. Peygamberin torunu, hakkın ve Adaletin kılıcı Hz. Ali’nin evladı, mazlumların umudu Hz. Hüseyin, rüşvet ve tehditlerle küfre ve zulme boyun eğerek teslim olur mu?
İşte Hak ve batıl mücadelesi…
Kimi hakkı ayakta tutabilmek, zulme karşı bir direniş nişanesi olmak, hakkı ve nefsi korumak için canını feda etmek zorunda bırakılmaktadır. Kimi de mal ve iktidar için, benlik ve batıl ideolojiler için, korktuğu için, bir aferin, sofradan artacak birkaç kemik için, cehennem ateşine müstahak olmak için, mazlum ve temiz insanların canına kast ederek kılıç sallıyorlar.
Hz. Hüseyin Kerbela çölünde kuşatılmış, hiçbir teklifi kabul edilmez. Geri dönüşüne izin verilmez, Fırat nehrinden su içmesine müsaade dilmez. Ve nihayetinde Hz. Hüseyin ve beraberindeki 72 yareniyle beraber kalleşçe ve vahşice katledilmişlerdir.
Zulme karşı direnişin ve masumiyetin sembolü haline gelen Hz. Hüseyin, tarihe mal olmuş ve ümmetin kalbinde ölümsüzleşmiştir. Hz. Hüseyin aşkıyla her dönem ve her çağda 10 milyonlarca insan çocuklarına Hüseyin ismini vermekte ve her yıl Aşura gününde Hz. Hüseyin şerefle anılmaktadır.
Dünyanın ve nefsinin kölesi olmuş Yezitler ise, zulüm ve kötülüğün ismi ve kara bir leke olarak tarihe kaydedilmiş ve hep lanetle anılacaklardır.
Hak- batıl mücadelesi tarih boyunca devam etmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir. Nihayetinde bu dünya bir imtihan salonudur. Cennet ve cehennem de sebepsiz ve karşılıksız değildir. Herkes gideceği yere göre ameller işleyecektir. Hüseyin ve Yezit, iyilik ve kötülük için birer semboldürler. Hz. Hüseyin, Allah’a teslimiyetin nişanesi olarak Hak ve Adaletten yana tercihini kullanmış; Yezit ise menfaat, servet, iktidar ve nefisinin kölesi olarak dünyalıklardan yana tercihini kullanmıştır.
Bu günde yezidin soyu yeryüzünde servet ve iktidar için kan dökmeye devam ediyor ve İslam topraklarının her tarafını Kerbela'ya çevirmişlerdir. Batının egemen olan yönetimleri, eğitim sistemleri, yerli işbirlikçileri, Medya güçleri ve bu kanallarla Müslüman halka empoze ettikleri ithal kültürlerine, baskı, tutuklama ve işkencelerine ve tüm bu sebeplerden dolayı Müslüman halkın yakalandığı kapitalist ve ideolojik hastalıklara rağmen Hüseyin’in yolu ve Hüseyni kıyamlar da devam etmektedir.
KERBELA, Allah’tan başka hiçbir şeye: Dünya, iktidar, korku, menfaat ve batıl ideolojilere kul köle olmamamız için bize haykırmakta, bizleri uyarmaktadır.
Kerbela misali katliamların son bulup, Tıpkı Hz. İbrahim ve Hz. Musa örneklerinde olduğu gibi bu günün ezilen, sömürülen, darda ve hasta olan, zayıf ve çaresiz olan tüm mazlumların, tüm insanlığın dünya ve Ahiret kurtuluşuna vesile olmasını Rabbimden dilerim.
HAKKIN VE ADALETİN NİŞANESİ HÜSEYİNLERE VE HÜSEYNİ YOLA BİNLERCE CAN FEDA…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.