Hakkı Söyler

Hakkı Söyler

Vahdet mi?

Vahdet mi?

              “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın, hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi. Onun hikmeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte size Allah ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız.” -Al’i İmran: 103-

              Vahdet; bir olmak, birin etrafında toplanmaktır. Tek bir gayeyi kendine hedef edinmektir. Herkesin sadece Allah’ın ipine sımsıkı sarılmasıdır. Tek bir ismin gölgesinde, tek bir dinin etrafında ve tek olan İslam cemaatının etrafında toplanmaktır. Bütün isimleri bir tarafa bırakıp sadece İslam dininin etrafında toplanıp Hz.Muhammed (sav)’in rehberliği altında hakka yürümektir. Abelerin etrafından dağılıp, abelerle beraber tek rehberin emri altında birleşmektir. Vahdet ancak ümmetin tek birleştiricisi olan Hz.Muhammed (sav)’in etrafında toplanmakla gerçekleşir.

Ümmetin grupları kendi gruplarının sancağını yükseltmek için çaba gösterdikçe, vahdet olmaz. Beraber etkinlik yaptığımız zaman bile kendi grubumuzun maslahatını düşünüyorsak vahdet nasıl olur. Gruplarımızın maslahatını bir kenara bırakıp, İslam’ın maslahatını bayraklaştıralım. Peygamberimiz hadisinde; “Müminler bir vücudun azaları gibidir. Bir aza hastalandığında bütün azalar ateşli hastalığa tutulur.” demiştir. Üzerinde bu kadar durulan bir konuda daha dikkatli davranmamız gerekirken, biz tam aksine ayrılıp bölünüyoruz, birbirimizin canını yakmak, birbirimize zarar vermek için uğraşıyoruz. İslam ümmetindeki birlik ve beraberlik duygusunun eksikliği sebebi ile daha iyi yerlerde olamıyoruz.

Bir kıssa anlatılır:

              “Osmanlı devleti döneminde bir Müslüman hayır için bir çeşme yapar ve üzerine “Müslümanın içmesi haramdır” yazısını yazar. Bunun üzerine halk, adamı padişaha şikayet eder. Padişah adamı huzuruna çağırır. Ve çeşmenin üzerine yazdığı yazının hesabını sorar. Adam, padişahım bana izin verirseniz nedenini söyleyeceğim. Ama önce emredin Hıristiyanların rahibi tutuklansın. Rahip tutuklanır. Hıristiyanlar ayağa kalkarlar. Saraya gelirler. Ve rahiplerinin suçsuz yere tutuklandığını, hemen serbest bırakılmasını isterler. Hatta elçiler devreye girer. Ve rahip serbest bırakılır. Adam, padişaha şimdi de Yahudilerin hahamının tutuklanmasını ister. Haham tutuklanınca Yahudiler ortalığı vaveylaya verirler. Yahudiler saraya doğru yürüyüşe geçerler. Hahamın derhal serbest bırakılmasını söylerler. Haham da bırakılır.

Bu sefer de bir Alim’in tutuklanmasını padişahtan ister. En meşhur molla tutuklanır. Aradan günler geçer, ama kimseden çıt yok. Hatta halk, mollanın aleyhinde konuşmaya başlar. Zaten bunda bir şeyler vardı. Boşuna tutuklanmamış derler.  Dedikoduları duyan adam padişaha bakar, padişah adama. Çeşmeyi yapan ilk kez haklı olduğuna üzüntü duyuyordur, söz alır : “Ben Müslümanlar da vahdet duygusunun olmayışının üzüntüsünü yaşıyorum. Bundan yazdım o yazıyı “ der. Padişah adama hak verir ve evine gitmesine izin verir. Hikaye de çok güzel özetlenmemiş mi Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin eksikliği?

               Dünyanın her yerinde Müslümanların zorluk içinde olmasının nedeni birlik olmayışımızdandır. “ Allah ve resulüne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah sabredenleri sever.” -Enfal: 46- Bütün müminlere hitap eden bu ayette zaferin ve başarının anahtarı birbirimize düşmemek yani birlik olmaktır.

              Yol kenarında alelade duran taşların ne bir anlamı ne de bir faydası vardır. Oysaki maharetli bir zanaatkarın elinde bir araya gelerek ihtişamlı bir saraya dönüşür. Bozkırda dağınık, belli belirsiz duran üç beş ağacın varlığı oraya yağmuru yağdıramaz. Ancak birlik olup ormanı meydana getiren ağaçlar yağmuru davet eder. Bütün varlıkların içinde birlik noktaları vardır. Hepsi aynı özden gelir. Varlıkların en dıştaki ayırıcı özelliklerinden içeriye doğru ilerlemek suretiyle birleşme noktasına “ vahdet noktası “ denir. Artık Müslümanlarında tevhit noktasında birleşip birlik ve beraberlik içinde yaşama vakti gelmiştir. Birlik olup ümmet bilincini tekrar yaymalıyız ki rahmet yağmurlarından nasibimizi alabilelim. Ki ümmet kelimesinin kökü Arapçadaki “ümm” yani anne sözcüğüdür. Ve anne kucağındaki bir kardeşler anlamına gelmektedir. Yani ümmet olmak dil, ırk, renk ve sınır tanımayan evrensel bir kavramdır. Ümmet olmak bizim gibi olmazsa dahi Müslüman kardeşimizle birlik ve beraberlik içinde yaşamayı gerektirir. Araplar mescitte oturup kabilelerini, soylarını övünç kaynağı yaparlarken, Selman’ı Farisi’ye soruyorlar. Selman sen kimin oğlusun? Selman; Ben, İslamın oğlu Selman’ım der. Bizde ne zaman gruplarımızın değil de İslam’ın etrafında toplanırsak o zaman vahdetimiz gerçekleşir. Vahdet dünyanın en zor işidir. Bu yüzden de çok kıymetlidir. Bunu başaran gerçekten kahramandır. Üstünlük takvadadır.    

               Ne peygamber sülalesinden olmak Ebu Leheb olmaya engeldir, ne de köle olmak dinimizin şiarı olan ezanın müezzini olan Bilal-i Habeş-i olmaya engeldir. 1400 yıl önce Resul “ Her türlü ırkçılığı ayaklarımın altına alıp eziyorum” vurgusunu yapmıştır.

               Bizim de ırk, mezhep ayrımını bir kenara bırakmamız ve Rabbimizin, Resulümüzün uyarılarını dikkate almamız gerekir. Bu uyarıları hatırlayıp Kur’an ve sünnete sıkı sıkıya sarılıp birbirimize de sahip çıkmamız Muhammedi vasiyettir bizlere. “ Peygamber (sav) size neyi emrederse onu alın, neyden vaz geçmenizi emrederse ondan vazgeçin” -Haşr: 7-                 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Hakkı Söyler Arşivi