İhsan Pınar

İhsan Pınar

Adalet Nerede?

Adalet Nerede?

        Sosyal bir varlık olan insanların bir arada, barış ve huzur içinde yaşamasının harcıdır Adalet. Toplumsal huzur ve güvenin kaynağıdır Adalet. Mülkün temeli ve devamıdır Adalet. 

        Devletler adil olduklarını ve adalet için var olduklarını iddia ederler. İstisnasız bütün siyasi partiler ve siyasiler adil olduklarını ve adalet için çalıştıklarını iddia ederler. Bütün STK’lar, legal veya illegal örgütler adil olduklarını ve adalet için var olduklarını iddia ederler. Devletler, Yargı sistemi ve güvenlik güçleriyle düzen ve adaleti sağlamaya çalışırlar! Herkes adil olduğunu, adalet istediğini ve adalet için çalıştığını söyler. Peki ‘Adalet’ nerde veya bunca adaletsizlikleri kim yapıyor?  

        Siz ‘Adaleti’ sağlamadıkça ne düzeni sağlayabilir, ne de itiraz ve isyanları bitirebilirsiniz. Bir arada barış içinde yaşamak istiyorsanız; eşitlik ve kardeşlik istiyorsanız; huzur ve emniyet istiyorsanız; ülkenizin ve halkınızın kalkınmasını istiyorsanız; hayat standartlarınızın yükselmesini istiyorsanız; kavgaları ve terörü bitirmek istiyorsanız, yapacağınız ilk ve en önemli iş ‘Adaleti’ sağlamaktır. Adaletli olmak ve adaleti sağlamaya çalışmak, İnsan ve Müslüman olmanın da görev ve sorumluluğudur.

         Evet, devletler ve iktidarlar halka hizmet etmek için vardırlar. İdarecilerin birinci görevi devlet ve halkı bütünleştirmek olmalıdır. Tabi ki bu, faşizm ve sosyalizmin ideolojilerini halka dayatmaları ve halkı ideolojik tornalarından geçirerek tek tipleştirmeleri şeklinde değil; adalet ve güveni sağlayarak, devleti halkın hizmetine koyarak, halkın devleti sahiplenmesini gönüllülük temelinde sağlamalıdırlar. 

        İnsanlar ve oluşumlar kendi taraflarına çektikçe, kendilerine ve başkalarına farklı düşündükçe, başkalarını da kendileri gibi hak sahibi görmedikçe toplumsal huzur ve güveni sağlayamazsınız. Elbette Adalet ve düzeni sağlamada devletler ve idareciler birinci derecede sorumludurlar ama bütün farklılıklarına rağmen insanların ve toplulukların da ‘Adalet’ hususunda anlaşmaları ve yardımlaşmaları şarttır.

        Yaşadığımız sistemin eksikliklerini ve yanlışlarını saymaya sayfalar yetmez. Nitekim toplumun büyük çoğunluğu mevcut sistemden şikâyetçiyiz ve hep eleştiririz. Ancak yol gösterme ve yol açma hususunda gerekli hassasiyeti göstermiyoruz. Siyasilerin çoğunluğu ise zaten çıkar ve ideolojik kavgalarının derdinde.  Bu hususlarda Müslümanların devlet Başkanı olan Hz. Ömer’in çok güzel tespit ve tavsiyeleri vardır. Hz. Ömer, halka ve kendi emrindeki idarecilere şöyle hitap etmektedir: “ Bize uyarıcı ihtarlarda bulunmadıkça sizlerde hayır yoktur; Sizin uyarılarınızı dikkate almadıkça da bizlerde hayır yoktur”

        Biz de bize düşen bir görev olarak, daha doğru ve daha adil bir sistem için ve içinde yaşadığımız sistemin yargı sisteminde şahit olduğumuz eksiklik ve yanlışlarına dikkat çekmeye çalışacağız.

        Daha adil bir sistem için mutlaka ‘Yargı sistemi’ ‘Adalet sistemine’ dönüştürülmelidir. Bunun için:

        1 – Kanun ve yasalarımızın İthal olan ayrık otlarından temizlenip, halkımızın inanç, örf ve adetlerine uygun yasa ve düzenlemeler yapılmalıdır. Yani işgalci batının kanunları yerine, yasalarımız ve devlet sistemimiz halkımızın değerleri doğrultusunda yerelleşmelidir. 

        2 – Devlet ve devletin ideolojisi yerine, İnsan ve insani değerleri esas alınmalıdır.  

        3 – Adaleti sağlamakla görevli yargı mensuplarının eğitim ve seçimine önem verilmeli ve hassasiyet gösterilmelidir.

        4 – İddianame hazırlayan savcılar ve son kararı veren yargıçlar, mutlaka icraat ve kararlarının sorumluluğunu taşımalıdırlar. Keyfi karar ve uygulamalar mutlaka misliyle cezalandırılmalı ve bu herkesçe bilinmeli ki, tüm yargı mensupları ancak ve ancak adaleti sağlamaya çalışmalıdırlar.

        Bir mahkemenin en ağır cezalar verdiği sanıklar hakkında, aynı sistem içinde ve aynı kanunlarla yargılayan başka mahkemenin ‘ Beraat” ve sanıklar lehinde ‘tazminata’ hükmetmesi, yargı sisteminin keyfiliğinin ve çürümüşlüğünün açık delilidir.  

        5 – Hukuk, herkese aynı şekilde uygulanmalıdır. Bilerek ve kasten mağdur edilenlerin zararları, sebep olanlara ödettirilmelidir. Siyasi, zengin, vekil, sanatçı! Gazeteci, medya patronu, savcı, yargıç… Hiç kimsenin suç işleme ve başkalarına zarar verme hakkı yoktur ve olmamalıdır. Sıradan vatandaş ve etiketliler arasında hiçbir ayırım yapılmadan herkes aynı şekilde hukuka tabi tutulmalıdır ve işlediklerinin karşılığını görmelidir.

        Gençleri alanlara çekip, çevreye saldırmaya ve suça teşvik edenlerin siyasi kimliği, makam ve zenginliği kendisini cezalandırılmaktan koruyacak bir ayrıcalık vermelidir…

        6 – Kanunlar ve yargı mensupları, isim ve renklere karşı kör ve sağır olarak sadece Adaletin gereğini yerine getirmeye çalışmalı, daima hakkın ve Adaletin taraftarı olmalıdırlar.

        7 – Adalet, bir insanın veya bir zümrenin inisiyatifine bırakılmayacak kadar değerlidir. Daha adil bir muhakeme için mutlaka Hâkimlerin yanında kararları etkili olacak Âlim, Akademisyen, Sendikacı, Bürokrat, Ri sipi dediğimiz güngörmüşler ve bilirkişilerden oluşacak güvenilir insanlardan bir jüri bulunmalıdır.    

        8 – Adaletin karşılığı para olamaz. Parayla alınıp satılan şey ‘Adalet’ olamaz. Yoksulların, zayıfların ve kimsesizlerin korktuğu bir yargı sistemi asla adil değildir. Suçluların korkması gereken yargı sisteminden maalesef, haklı olduğu halde zayıflar korkmaktadır. İstediğin kadar haklı ol, eğer karşı taraf işini bağlamışsa ve vicdansız bir yargıca denk gelmişsen, hakkını kaybettiğin gibi mahkeme masrafları ve karşı tarafın avukatlık ücretini de ödemek zorunda bırakılırsın.

        Bir devre mülk almıştım. Ancak satıcı firma kendi hazırladığı ve imzaladığı sözleşmeyi tek taraflı feshederek paramı eksik ödemişti. Danıştığım hukukçulardan, internet üzerinden yaptığım araştırma ve Yargıtay içtihatlarına göre haklı olduğumdan, ben de ya sözleşmenin geçerliliği veya paramın eksiksiz tarafıma ödenmesi için mahkemeye başvurmuştum. Ancak bana  “haklısın” diyen karşı tarafın avukatı, şişirdiği kendi ücreti! İçin üzerime haciz koydurmuş. Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi?   

        9 – Adaleti sağlamanın aksine parayla çalışan, İcraatlarıyla adaleti yanıltmaya, suçluyu savunmaya evirilmiş avukatlık mesleği mutlaka ıslah edilmelidir. Kız arkadaşını çok vahşice katleden ve parçalara ayıran zengin işadamının oğlunu, Baro başkanı olan avukatın milyon dolarlar karşılığında savunması, adaletin canına kast etmek demektir. Savcı ve yargıçların keyfi kararları,  avukatların para karşılığında suçluları savunmaları ve haklı bile olsa karşıtlarını suçlamaları neticesinde, birçok masum insan cezaevlerinde tükenmekte, cezaevinde bulunmaları gereken birçok suçlu da aramızda serbestçe dolaşmaktadır.  

        10 – Yargı mensuplarının kararları kamu vicdanına ve ortak akla aykırı olmamalıdır.

        11 – Yargıçlar, vicdanları ve yazılı kanunlar arasında ezilmemelidirler.

        12 -  Genellikle ‘esas’ alınan İlk ifade ve özellikle trafik kazalarındaki tutanaklara iyice dikkat edilmelidir. Bu ifadeleri alanların veya kaza tutanağı yazanların eksiklik ve saptırmaları olabilmektedir. İlk ifadeyi yazan, kaza tutanağı tutan görevliden savcı, yargıç ve avukatlara kadar,  bilerek yargıyı yanıltmaya yönelik her icraatın hesabı çok ağır bir şekilde ödettirilmelidir ki, hiç kimse toplumun temeli olan adaletin canına kıymasın…

        13 – Adalet canlı, devamlı ve genel olmalıdır. Devlet ve yargıçlar kadar fert ve toplum da ‘adaleti’ yaşamalı ve içselleştirmelidir. Önce bizler kendi içimizde; ailede, komşuluk ve işyerlerimizde… Adil olmalıyız. Tarafgirlik ve çıkar, Adalet terazisinin ayarlarıyla oynamamıza sebep olmamalıdır.

        Adalet sadece başkalarından ve yargıdan beklenmemeli; toplum ve bireylerin de Adaleti yaşamaları ve savunmaları şarttır. İnsanların para ve gücüyle üste çıkmaya çalıştıkları, bu güçle başkalarını ezmeye çalıştıkları yerlerde adaleti nasıl sağlayabilirsiniz. Öncelikle toplum 'adaleti' içselleştirmeli ve yaşamalıdır. Günümüzde olduğu gibi ' Generallere, Siyasilere, zenginlere, kalemşörlere, medya patronlarına, sanatçılara! Kendi yandaşlarına...' suç işlemezler diye sahip çıkıp ayrıcalıklı davranmak adaletin canına okumaktır.

        14 – İnsanın canına, malına, inancına, namusuna… İnsanın değerlerine hırsızlık, sahtekârlık, hakaret, iftira şeklinde yapılan bütün saldırılar cezalandırılmalı ve verilen zararlar, suçu işleyen ve teşvik edenlere mutlaka ödettirilmelidir.

        Verdikleri zararların hırsızlara ve güya hak arama talebiyle alanlara inenlerin esnaf ve vatandaşın dükkânına ve arabasına verdiği zararın kendilerine ödettirilmesi, hem adaletin gereği, hem de suçu önleyici bir yöntemdir.

        ÖRGÜT, PARTİ, MAKAM VE PARALARINIZA GÜVENMEYİN; HERKESE OLDUĞU GİBİ MUTLAKA SİZE DE BİRGÜN ADALET LAZIM OLACAKTIR. DAHA ADİL BİR GELECEK DİLEĞİYLE… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İhsan Pınar Arşivi