Selman URUK

Selman URUK

Ayda Bebek Ve Bilimin Çaresizliği

Ayda Bebek Ve Bilimin Çaresizliği

Aslında her şey Allah’ı ispat ediyor. Gören bir çift göz, düşünen bir beyin yeter.  Allah, her an ve mekânda kendini insana görünür kılıyor. Ama maalesef nankör insan görmek istemiyor. Allah, tabiri caizse, insanın gözüne soka soka kendi ulûhiyet ve kudretini her yerde ve her şeyde insana gösteriyor. Ama zalim insan görmek istemiyor.

Geçenlerde İzmir ve çevresini etkileyen depremde ibret dolu Ayda Bebek olayını hatırlarsınız. Ki çok çabuk unutuyoruz ibretleri. Hatırlatmakta fayda olur belki.  

Televizyon izliyorum. Her yerde bir mucize beklentisi… Mucize kelimesinin neyi ihtiva ettiğinin farkında değilseler de herkesi bir umut sarmalamış. Ve beklenen oluyor. Kelimenin gerçek anlamıyla “mucize” gerçekleşiyor. Deprem anından 91 saat sonra küçücük bir yavru sağ salim kurtuluyor. Hüzün yerini sevince, çaresizlik yerini umuda bırakıyor. Ama şu televizyonlar yok mu? Şu her şeyi bildiğini sanıp ama gerçekte hiçbir şey bilmeyen demirbaş yığını ile dolu zamane şeytan aleti, bendeki sevinci kursağımda bırakmayı yine başardı.

Ayda bebeğin enkazdan kurtarıldığı gün, koca koca adamalar! televizyon kanallarında oturmuş olayın mucizeliğini konuşuyorlar. Şaşkınlar, mutlular, heyecan içinde olayı konuşuyorlar. Yüreğimize dokunan onca acıdan sonra böyle mucizevî bir kurtuluşun verdiği mutlulukla her biri sevinç cümleleri serdediyor. Her biri de olayın mucize olduğunu üstüne basa basa vurguluyor konuşmasında. Aralarından biri, şöyle kelli felli bir uzman şöyle diyor:

Efendim, artık deprem ve sonrası ile ilgili bilgilerimizin güncellenmesi lazım. Çünkü bu olayı bilim anlamakta zorlanıyor. Küçücük bir çocuğun aç susuz 91 saat enkaz altında kalması açıklanamaz bir durum. Bırakın travmatik durumu, güle oynaya çıktı küçük kızımız. Bu nasıl olur? Bu mucizeyi anlamakta zorlanıyoruz. Acilen bilim adamları bu soruyu cevaplaması gerekiyor.

 

Evet, gün boyu ve sonrasındaki hemen hemen tüm programlarda Ayda bebekle ilgili bu ve buna benzer şeyler söylendi. Herkes mucize dedi. Herkes bilimi işe çağırdı. Psikologlar konuştu ama bir şey üretemediler. Mimarlar, mühendisler konuştu ama bir şey anlamadılar. O binanın nasıl olup da o küçücük çocuğa bir yaşam üçgeni oluşturduğunu anlamadılar. Buzdolabı ile duvar arasında bir küçük oyun parkı dediler bazıları ama yine nasıl olduğunu açıklayamadılar. Doktorlar konuştu, onca saat bu çocuk aç susuz nasıl yaşadı anlamaya çalıştılar. Ama onlar da sadece hayret ile bakakaldılar. Herkes olayı anlamakta çaresiz kaldı ve mucize dedi. Ama olayın en acı tarafı da burada başladı. Herkes olaya mucize dedi ama sonrasında yine kuru, soğuk ve ruhsuz bilimi göreve çağırdı. Bilim göreve geldi mi? Bu soruya bir cevap verdi mi? bilmem ama “mucize” öylece unutulup gitti. Tıpkı israiloğullarına gösterilen onca mucizenin ardından buzağıyı tanrı edinmeleri gibi. Mucizeyi gördük ama sonrasında tekrar bilime, teknolojiye, teknik ve teknolojik ilerleme tanrısına tapmaya devam ettik.

Kimse mucizenin hattı zatında ne olduğunu anlamaya çalışmadı. Mucizenin kaynağının nerden geldiğini dile getirmedi, belki getirmek istemedi. Çünkü insan zalimdir, çünkü insan çabuk unutur. Çünkü insan nankördür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selman URUK Arşivi