Direniş ve "Biz"
Biri şöyle diyor: Türkiye İsrail'e neden savaş açmıyor? İsrail'in elçiliklerini neden kapatmıyor?
Diğeri şöyle karşılık veriyor:
Ama İran da sadece kabadayılık yapıyor. Vuracaz, yıkacaz, haritadan silecez deyip gaz almaktan başka birşey yapmıyor.
Öteki şöyle katılıyor tartışmaya:
Arap ülkeleri neden ambargo uygulamıyor? Arap liderler neden halkların Filistin'e geçişine izin vermiyor?
Bazı şeytanlar araya fısıldıyor:
Filistinliler topraklarını satmıştılar zaten. Bu onlara mustehaktır.
Bu söz tarihi ve hatta insanlığı acıtıyor fakat söz başladığı yere geri geliyor:
Türkiye neden İsrail'e gıda satıyor?
Diğeri hemen atılıyor:
İran, Hamas'ı Siyonistlerin önüne attı, asıl hedefi mezhebi taasuptur, kendi şii eksenini korumakla meşgul oluyor.
Beriki de soruyor: Araplar zaten satmışlar Filistin'i.
Şeytan yine fısıldıyor:
Hamas yanlış yaptı, 40 bebeğin kafasını kesmiş.
miş. miş. miş...
Söz acıtıyor, hem de "o mübarek ilk kıbleden- Selahaddin'in emaneti topraklardan" kopmuş da başımıza değmiş bir taş parçası gibi beynimizde zonk ediyor.
Değil mi ki böyle binlerce argüman ile geçiştirip duruyoruz "sorumluluklarımızı".
Oysa sadece bu olay için birlik olsak. Allah'ın önümüze koyduğu şu sınavı Kur'an ve Sünnet çerçevesinde birlikte savuşturmaya çalışsak. Zor mu? Çok zor! Çünkü biz dahi şu an 3 arkadaş yan yana gelip konuyu açsak kavga edeceğiz. Birbirimize yazıklar olsun deyip "dağılacağız". Ve bu dağılmışlıklığımızla Gazze'nin kurtuluşunu umuyoruz.
Ummak ve sadece gerçeklikten kopuk bir "Ya Mehdi" nidası.
Oysa ki onlarca "Ayet" tecelli ediyor şu an ki zamana. Yüzlerce ayetin sanki şimdi indiğini açıklarcasına yüzlerce olaya denk geliyoruz.
Mesela Maide 51 iniyor şu an:
"Ey iman edenler, Yahudiler ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridirler..."
Mesela Ali İmran 103 iniyor şu an:
"Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, dağılıp parçalanmayın...."
Ve bunun gibi yüzlerce İlahi uyarı.
Uyanın diyor. Toparlanın diyor. Birlik olun diyor.
Duymuyoruz. Sanki duymayacağız da.
Çünkü kimimiz İrancı-Şii, kimimiz Türkiyeci Sünni, Kimimiz Arap işbirlikçi kimliklerini içselleştirmiş durumdayız. Varlığımıza müptela olmuş bu içselleştirme. Hakikat yerine bu bağnaz kimliklerimiz konuşuyor. Öyle ki bunu içimizden söküp atmak ancak ölüm ile mümkün olacak.
Tüm Gazze'nin ölümü, sonra Suriye'nin ölümü, sonra İran'ın, sonra Türkiye'nin ölümü. Ve ölümlerden sonra bize yazılamayacak Salih bir amel yoksunluğunda huzur-u İlahide hesap vermek üzere toplanmış halimize veyl olsun.
Veyl olsun ki 1200 Kassam yiğidinin "kartondan kaplanı" bize ayan beyan göstermesine rağmen ayaklarımızın çakılı kalmış olmasına.
Hani diyorduk ya İsrail ve Mossad evimizin içini bile görebiliyor. Onlar çok güçlü, onlar yenilmez. Onlar bu dünyada yenilmeyecek süper güç. Ama bakın 1200 yiğit yendi onları.
Çünkü o yiğitler onlarca Kur'an ayetinde "mutlak ve yegane gücün Allah" olduğunu anlayan yiğitlerdi.
Hâsılı Kelam;
Allah bize de "mutlak güç" olduğunun bilincini nasip etsin. Nasip olursa Gazze kurtulur, insanlık kurtulur.
Şöyle bir kurtuluş:
Bugün Gazze’den bir Kadının sesli mesajı düştü sosyal medyaya. Özetle şöyle diyor.
"Siz, bizi teskin etmek ve moral vermek için mesajlar atıyorsunuz. Bu mesajları aldık, duyduk. Ama biz burda sizin için dua ediyoruz. Çünkü Allah bize burda izzetli bir mucize vermiş. Bu kıyamet sahnesinden "Korkmuyoruz ve direniyoruz". Ve asıl biz size dua ediyoruz ki Allah size de bu "izzetli mucizeden" nasip etsin.
Aniden bir ayet daha iniyor mücahitlerin dilinden:
"Gerçek şu ki, içinizden cihad eden ve sabredenleri ayırt edinceye ve sözlerinizin doğruluğunu meydana çıkarıncaya kadar Biz sizi sınamaya devam edeceğiz" (Muhammed Suresi 31. Ayet.)
Başka söze hacet var mı?
Hayır, Sözün bütünü budur.
Ölü toprağına yasin okumak fayda vermez. Gidenler verdikleri sözü tutanlardır. Kalanlar ne yapacak onu düşünsünler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.