Bu Oyun ve Saldırlar Hiç Durmadı!
Okuyacağınız bir haberi sadece ortadan aldığınız bir cümleyle değerlendirmeye kalkışırsanız veya bir olayı başından itibaren almazsanız; çok yanlış sonuçlara varabilirsiniz.
Bugün ülkemizde ve coğrafyamızda yaşananları daha iyi anlayabilmek için, tarihi süreç içinde yaşananları iyi bilmemiz ve bugünün, dünün devamı olduğunu bilmemiz gerekir.
Sürekli birbirleriyle savaş ve rekabet halinde olan Avrupalı emperyalistler; Amerika, Asya, Afrika, Avusturalya kıtalarını ve Orta Doğuyu işgal etmek ve sömürmek için sürekli saldırılar düzenlediler. Zenginliğini sömürdüğü halklardan çaldıklarıyla sağlayan Avrupalı emperyalistlerin tarihi; savaş, işgal, sömürü, fitne ve katliamlarla doludur.
1096 – 1270 yılları arasında Anadolu ve Orta Doğuya, ilkinde Kudüs’ü işgal ettikleri toplam 8 kez Haçlı seferleri düzenleyerek, mezhepleri farklı kendi dindaşları Bizanslılar da dâhil olmak üzere geçtikleri her yeri yıktılar, yaktılar, katlettiler…
Bütün sapma ve olumsuzluklara rağmen İslam ümmeti, kendi içindeki Hıristiyan, Yahudi, Mecusi, Ezidi gibi farklı inançtaki insanları barındırdı ve korudu. Bu topraklarda bütün inançların devam etmesi bunu ispatıdır. Ancak farklı mezheplere tahammülü olmayan Avrupalılar, İslam’a hiç tahammül etmedi ve İslam Nurunu söndürmek için her türlü yolu denedi. 1250 ‘de elbirliğiyle yok ettikleri Endülüs (bugün İspanya) İslam devletinde bir tek Müslüman bırakmadılar. Ya Hıristiyan yaptılar ya da öldürdüler. Bir tek Müslümanın yaşamasına müsaade etmediler.
Savaş alanlarında yenemedikleri Osmanlıyı içerden çökertmek için her türlü hileyi denediler.
Rus Çarı 1. Nicola, Rusya’ya Elçi olarak gönderilen Damat Halil Paşa aracılığıyla, Osmanlı Sultanı 2. Mahmut’tan Din değiştirmesi istemiyle şöyle diyordu:
“ Efendinize söyleyiniz. Bugünkü felaketli günlerden kurtulması için en kestirme çare, dedelerinin dininden vazgeçmesidir. Niçin Müslümanlığı bırakıp Hıristiyanlığa geçmiyor?”
Aynı çağrı Avrupalı devletler tarafından Sultan Abdülaziz’e de yapılmıştı.
Uzun yılların çalışmaları sonucu Saraya yerleştirdikleri kızları ve yeğenleri, ajan ve işbirlikçileri sayesinde gerilettikleri ve yıktıkları Osmanlı devleti yerine kurdurdukları devletlerde istedikleri sistemi yerleştirdiler. Artık çok pahalıya mal olan askeri işgaller yerine, devşirdikleri ve çeşitli vaatlerle kandırdıkları işbirlikçilerini iktidara getirerek; kurdurdukları kendi yönetim tarzı ve işbirlikçileriyle ülkeleri istedikleri gibi sömürmeye ve idare etmeye başladılar.
18 Temmuz 1923’te TBMM’de Teşkilat’ı Esasiye (İlk Anayasa) taslak görüşmeleri sırasında daha sonra Dışişleri Başkanlığı yapacak olan Fatih Rüştü Aras tarafından, Türkiye Cumhuriyetinin Dininin ‘ Hıristiyanlık” olarak yazılması teklifi veriliyordu.
Kazım Karabekir Paşanın tepki göstermesi üzerine söz alan meşhur Türkçü Mahmut Esat (Bozkurt), “…Evet, Hıristiyanlığı. Çünkü İslam ilerlememize engeldir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz. Ve dünyada kimse bize ehemmiyet vermez…” diyor. TC Devletinin resmi dininin ‘Hıristiyanlık’ olarak yazılması teklifini veren Fatih Rüştü Aras da, “… Evet Karabekir, biz Türkler İslam dinini kabul ettiğimiz için böyle geri kaldık. Bunun için artık İslam’da kalmamamız lazım…” diye cevap veriyor. (Kazım Karabekir’in hatıraları – 13…16 Kasım 1970 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi)
İslam’a uyan dedelerinin mevcut dünya medeniyetinin üstünde ve Avrupa’ya hükmettiğini anlayamayan batının içkisiyle sarhoş olmuş kafalar, batının hayranı ve kuyruğu oldular. Sizin dedeleriniz İslam’a uydukça güçlendiler ve batıya hükmettiler. Ancak ne zaman ki batının sarışın ve mavi gözlü prenseslerini saraya aldılar; şehzadeler dayılarının yanında batı kültürüyle, dans, içki, kumar, şehvet, zevk ve nefislerinin esiri oldular, işte çöküş başladı ve bir daha da toparlanamadı. Yani gerilemenin sebebi İslam ve samimi Müslümanlar değil; köklerinden kopmuş, halkına ve inançlarına düşman, hiçbir değer üretmeyen siz batının hayranları ve işbirlikçilerisiniz.
Avrupa’da etkin olan bütün devletler, Tanzimat’tan beri Osmanlıyı parçalayacak ve zayıflatacak her türlü fikri ve girişimi desteklediler. Sözde devletin kötü gidişatını durdurmak için kurulan bütün Örgüt ve oluşumları, kendi çıkar ve hedefleri doğrultusunda kullandılar.
Yeni Osmanlılar ve İttihat ve Terakki üyeleri, batılı Oryantalistlerce, Osmanlıdaki kötü gidişatın ancak batı tarzı bir rejim değişikliği ve yaşam tarzıyla düzelebileceğine inandırılmıştı. Bu oluşumlar her ne kadar yerli gibi görünseler de, batı ülkelerinin istihbaratlarınca ve batının büyük Başkentlerinde kurulmuşlardır. Rağbet ve meşruiyet için de dini terimleri maske olarak kullanmışlar.
Bugün de aynı oyunlar devam etmektedir. Özellikle mevcut Cumhurbaşkanının oyunlarını bozan dik duruşu ve ülkeyi onların esaretinden kurtarma çabalarına karşın, emperyalist güçler artık müdahalelerini ve işbirlikçilerine desteklerini açığa vurmuşlardır.
Batılı emperyalistler; zulüm, sömürü ve işgale karşı, bize direnişçi bir ruh veren inancımızdan koparmak için aklımıza ve hayalimize gelmeyecek şeytani oyunlara başvurmaktadırlar. İslam coğrafyasında devşirdikleri işbirlikçileri, ajanları ve farklı ad ve görüntülerle kurdukları ve destekledikleri yapılarla fitne ve kargaşalıklar çıkarmakta, İnanç ve değerlerimizi karalayarak birlik ve düzenimizi bozmaktadırlar.
İslami olan her şeye karşı karalama ve imha projeleri geliştiren emperyalist güçler, içimizde İslam ve Müslüman karşıtı bütün birey, örgüt, parti ve oluşumları desteklemektedirler.
Bir zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı yapmış Mahmut Esat Bozkurt’un dediği gibi, siz İslam’ı terk etmedikçe İslam ve insanlık düşmanı emperyalist şeytani güçler asla size ehemmiyet vermezler. Ama ne zaman ki İslam ve Müslümanlara karşı cephe aldınız, yalan ve iftiralarla saldırırsanız, bütün emperyalist şeytani güçler yüzünüze güler, sizi över ve bütün güçleriyle desteklerler.
Dün olduğu gibi bugün de bizim adımıza siyaset yaptıklarını, halkçı ve özgürlükçü olduklarını iddia eden bazı siyasetçiler “ Müslüman olduğumuz için geri kaldık. – Keşke bu halk Hıristiyan olsaydı. – Din bizi geri bıraktı. ” şeklinde, kendilerine verilen esas görevi dile getirmektedirler.
Gayri İslami bütün düşünce, eylem ve oluşumlara; gayri insani bütün münkirlere özgürlük ve saygı isteyen işbirlikçilerini, bu halkın İslami değerlerine saldırmaktadırlar. Doğru dürüst yüzlerini yıkamayan bu işbirlikçiler, kendileri ve kendileri gibilerinin sebep oldukları bütün zulüm, kötülük, gerilik ve olumsuzlukların sebebi olarak Dini ve Müslümanları göstermeye çalışmaktadırlar.
Batının yalan ve iftira üzerine kurulu kara propagandalarına ve algı operasyonlarına alet olarak, “ İslam ve Kur’an’dan dolayı geri kaldığımız” saçmalanmakta, Özgürlük ve kurtuluş için bu değerlerden vazgeçip, batı-l ülkelere ve ideolojilerine teslim olması gerektiğini yaymaktadırlar.
İçimizden devşirdikleri aklı ermez işbirlikçi, hain ve cahiller, İslam ve Kur’an’dan, Müslümanlardan ve çalışmalarından nefret etmekte; Kur’an ve İslami değerlere hakaretler etmekte; Kur’an’ı yırtacak ve kurşun sıkacak kadar kin ve cehaletle yüklüdürler.
Ahmağın biri kaydettirip internete paylaştığı görüntüde: dünyevi bütün esaretlerden azade olup, Özgürlük ve kurtuluş rehberi olan Kur’an’ı Kerimi yırtıp “ Ev pergala me bela dıke…” şeklinde bu halkın en Kutsal değerine saygısızlığın ötesinde kin kusmaktadır. Ahmak herif, sanki kendisi insanca bir düzen kurmuş da; Adaleti, Barışı, Kardeşliği, Yardımlaşmayı, Dürüst olmayı, Temizliği, Kula kul olmamayı… Emreden Kur’an, onun düzenini bozmuş. Hey ahmak cahil, Kur’an’dan ancak zalimler, sahtekârlar, yalancı ve iftiracılar, insanları sömüren ve köle gibi kullanmak isteyenler; din, namus, ahlak ve insanlık düşmanları rahatsız olur.
Hiçbir değeri kalmamış bu zavallılar, zulüm ve saldırılarda ağababalarını geçtiler. İslam’a, Kur’an’a, Müslümanlara, Cemaat ve Tarikat gibi İslami oluşumlara, Kur’an Kurslarına, Tesettür ve Sakala… Yalan ve iftiralarla, şiddetle ve vahşice saldırdılar. Ağababalarının oluşturduğu IŞİD algısıyla; Sakallı ve Çarşaflı Müslümanlara IŞİD’çi diye saldırarak onlarca masum insanın canına kıydılar…
“Allah yoktur ve Muhammed filozoftur” diyen milletvekilinden, Hıristiyanlık İslam’a göre daha iyidir diyene; din afyondur ve ilkel kavimler için gereklidir diyenden, insanlık bir gün Allah’ı yenecektir diyene; asıl Allah değil, ben olmasaydım Allah olmazdı diyenden, ezan ve ibadetler Türkçe olmalı diyene; modern insan asla Âdem ve Havva yalanına inanmamalıdır diyenden, insan maymundan türemiştir diyene kadar pek çok zihniyette bakan, başbakan, milletvekili, siyasetçi, sanatçı, filozof cinsinden zavallı gördü bu Millet ve bu topraklar...
Özgürlük ve kurtuluşumuz için yola çıktıklarını ve siyaset yaptıklarını iddia edenlerden, “ Ben Allah’ı yendim; Keşke bu halk Hıristiyan olsaydı; Din – İslam bizi geri bırakmıştır, bu dini terk etmedikçe bu halk özgürleşemez; Devletsiz, patronsuz, karısız ve kocasız, özgür eş yaşamlı bir toplum zamanı gelmiştir…” diyenlere kadar…
Batı insanı sanayi, teknoloji ve iletişimde çalışmalarını sürdürürken; bizim ilerici ve çağdaşlarımız, İslam’a, geçmişlerine ve değerlerimize saldırı ve hakaretleri bir marifet sanarak, bunu kendilerine vazife edindiler. Hatta İslam’a karşı haddini aşanlar her türlü desteği görüp, makam ve şöhretle taltif edilirken; dinini yaşamaya gayret eden Müslümanlar ağır baskı ve tecritlerle sindirilmeye çalışıldı. İslam’a ve Müslümanlara hakaret ve saldırılar, ‘ Özgürlük ve çağdaşlık’ gibi gösterilerek, ilerlemenin basamakları olarak kabul edildi.
Batı, kendi aralarında barışıp, ortak yaşam projeleri geliştirirken; bizim aramıza soktukları ırkçılık, ulusçuluk, partizanlık, mezhep kışkırtmaları… Gibi virüslerle, bizleri olabildiğince parçalara bölüp çatıştırmaya çalışmaktadırlar.
Dünyada ve özellikle İslam âleminde olan bütün çatışma ve fitnelerde, batılı emperyalistlerin parmakları vardır. Müslümanların başına bela edilen bütün diktatör, Kral ve örgütlenmeler, batının işbirlikçileridirler. Bütün askeri darbeler, batının bilgisi ve desteğiyle yapılmaktadır. Ve batının desteğiyle iktidara gelen diktatör ve krallar, İslam’ın ve kendi halklarının aleyhine iktidarlarını borçlu oldukları emperyalistlerin çıkar ve emirlerine hizmet etmektedirler.
Toprakları işgal edilen ve her gün katledilen Müslüman Filistinlilere karşı; Mısır, Suudi, Kuveyt ve ABE yöneticileri işgalci, katil İsrail’i desteklemektedirler. Fakir ve aç insanlara, dünyadaki mazlum Müslümanlara, kendi ülkesindeki fakirlere 1 milyar yardımdan kaçınan Suudi kralı, daha önce 750 milyar dolarlarına el koyan ve şimdilerde borç krizine giren Amerika’ya ‘ Silah alımı’ kılıfı altında 360 milyar dolar bağışta bulunmaktadır. Amerika Başkanının isteği üzerine Mısır, Suudi, Kuveyt ve ABE… Batının kirli emellerine hizmet etmek istemeyen komşuları, ırkdaşları ve dindaşları! Katar’a karşı ortak cephe alarak ellerinden gelse boğacaklar…
Dünya imtihan yeridir ve Allah Adaletle hükmeder. Batıda yetişen ve yaradılış özünü kaybetmeyen temiz yüreklerin İman etmesi gibi; Allah’ın rızasına ve cennetine layık olmayan bizim artıkların da bize ve inancımıza bu şekilde saygısızca, şiddet ve iftiralarla saldırmaları, herkesin layık olduğu tercihte bulunmasının sonucudur.
Dünya var oldukça Hak ve batıl mücadelesi de olacaktır. Bu mücadelede herkes layık olduğu safta yerini alacaktır. Kimi dünyadaki bütün esaret zincirlerini kırarak Allah’a kul olacak ve iyilik yolunda ilerleyecektir. Allah’a itaat ve ibadeti kibirlerine yedirmeyen bazı nasipsizler de; batılı ağababalarına, paraya, makama, şehvete ve şöhrete, güç ve korkuya, parti ve ideolojilere, lider dediği kendisi gibi kullara kul olacaktır.
Bütün bunların farkında olarak Hak ve Adalet yolunda, Allah’a itaat ederek, insanlığa hizmet eden temiz kalplilere SELAM olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.