İhsan Pınar

İhsan Pınar

BÜLENT BEY UYUYOR MU, UYUTUYOR MU?

BÜLENT BEY UYUYOR MU, UYUTUYOR MU?

Geçen haftanın gündemi İyi Partinin etkin isimlerinden Ümit Özdağ’ın iddialarıydı. Önce İyi Parti içinde Fetöcü olduğundan söz etti. Daha sonra CHP, SP ve İyi Partinin HDP ile gizli görüşmelerle Anayasa Taslağı hazırladıklarını söyledi. HDP bunu reddetmedi. Ama Kılıçdaroğlu, Akşener ve Temel bey, böyle bir şeyin olmadığını söylediler. Parti içinden birilerinin itirafı ve geçmişteki bazı açıklamaları bunu teyit edince, üç parti başkanı da inkâr ettiklerini açıklamakta sıkıntıya girdiler. İşte tam da bu esnada Bay Bülent, yaptığı açıklamalarıyla bütün dikkatleri kendi üzerine çekmeyi başardı.  

        Bülent Bey, isim vermeden eleştirilerini sıralasaydı, hepimiz alkışlardık. Kürtlere yapılan zulümlerden, Yargı sisteminden, işleyişinden… Her kesimden şikâyetler var. Şahsen benim Kürt haklarıyla ilgili 30’tan fazla ve Yargı Sistemiyle ilgili onlarca Köşe yazım var. Ama Bülent Beyin zamanlaması ve mahkemeleri devam eden tartışmalı isimleri savunması, milyonlarca mağduru incittiği gibi Türkiye’nin en az yarısının tepkisine sebep oldu.  

        Özgül ağırlığıyla övünen ve sürekli pot kıran yılların siyasetçisi Hukukçu Bülent Bey, devam eden bir mahkeme hakkında beyanda bulunmanın, sanıkları savunmanın kanunca yasak olduğunu bilmiyor olamaz. 1970’li yıllardan beri siyasetin içinde, Refah Yol ve son 18 yıl Türkiye’yi yöneten Ak Parti içinde bulunan, Hukukçu ve “her şeyi ben bilirim” havasındaki, ‘vicdanlı’ ‘gözü yaşlı’ Bülent Bey, daha yeni mi Türkiye’de Adaletin uygulanmadığını ve Kürtlere haksızlıklar yapıldığını öğreniyor? Üstelik de Kürtlerin çoğuna göre; Kürtler arasına partizanlık sokarak çatıştıran, muhaliflerine hayat hakkı tanımayanlara taraf olan birinin Hikâye kitabından öğrendiğini ve bu kitabı herkese tavsiye ediyor.  

        Yılların siyasetçisi ve Hukukçusu 70 yaşlarındaki Bülent Bey, şimdiye kadar uyuyor muydu? Demirtaş’ın kitabından önce hiç mi kitap okumadı? Türkiye tarihini, Tek Parti icraatlarını, yüz yıldır yaşananları görmüyor, bilmiyor olabilir mi? Kürtlerin uğradığı katliam ve zulümleri tarihi belgeleriyle yazan yüzlerce kitaptan neden hiçbirini okumadı? 45 yıldır Kürdistan’da ‘Silahlı Propaganda’ acımasızlığıyla yüz binden fazla insanın ölümüne sebep olan Örgütün lideri olan Öcalan’ın, mahkeme tutanaklarına geçen ve birçok kitapta yazılan itiraflarını bilmiyor olabilir mi?    

        Girilen Kozmik Oda bilgileriyle sistemin icraatlarını öğrenmedi mi? On binlerce Kürdün katledildiği, köylerinin yakıldığı Şeyh Said,  Dersim (Seyyid Rıza), Ağrı, Zilan olaylarını bilmiyor mu? İstiklal Mahkemelerinin infazlarını; Türkçe bilmediği için ‘Vatana faydası yoktur’ gerekçesiyle idam edilen çoban Kürt gencini, Erzurum’da ‘Şapka kanununa muhalefet’ gerekçesiyle idam edilen kadını bilmiyor mu? Tek parti döneminin katliam, sürgün ve asimilasyon politikalarını bilmiyor mu? Bu zulümleri; yaşadığı Manisa, Aydın, Konya, Ankara’ya sürgün edilmiş Kürtlerden de mi öğrenmedi? Daha 1980’lara kadar Kürt ırkının inkâr edildiğini, Kürtçenin yasak olduğunu bilmiyor mu? 

        Peki acaba Demirtaş’ın kitabından neler öğrendi? 1970’li yıllarda revaçta olan “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı” ve Mele Mustafa Barzani liderliğindeki Kürt Ulusal mücadelesinin etkilediği Kürt gençlerinin oluşturduğu ‘DDKD, KUK, KAWA…’ hareketlerinin nasıl yok edildiğini yazıyor mu? Kürtlerin yaşadığı her karış toprağın nasıl kan gölüne dönüştürüldüğü ve her Kürt’ün taraf olmaya zorlandığı yazıyor mu? Bu Kitap da devlet ve örgüt arasında sıkıştırılan Kürtlerin durumu, acıları yazılıyor mu? Teslim olmayan Kürtlerin katledildiği veya kaçmak zorunda bırakıldığı yazılıyor mu? Kürt köylerinde kendilerine teslim olmayan köylülerin, Köy imamı ve öğretmenlerin, kaçırılarak akıl almaz işkencelerle katledildiğini yazıyor mu? Köy baskınlarıyla, kör mayınlarla, bombalarla, yol kesmelerle binlerce Kürdün katledildiğini yazıyor mu? Mesela:    

         20 Haziran 1987’de, Ömerli’nin Pınarcık köyünde 16’sı bebek ve çocuk, 6’sı kadın, 30 insanın vahşice katledildiği yazılıyor mu?  

        18 Ağustos 1987, Eruh’a bağlı Milan Mezrasında 3 ve 6 günlük bebeklerin bulunduğu 25 insanın barbarca katledildiği yazılıyor mu?  

        1992’de Silvan’ın Yolaç (Susa) köyünde, cami basılarak yatsı namazı kılan insanların kurşuna dizildiği ve 10 köylünün katledildiği yazılıyor mu?  

        Diyarbakır’ın Dürümlü köyünde 16 köylünün, 15 ton bombayla patlatılan kamyonla parça parça edildiği yazılıyor mu?  

        ‘IŞİD’ bahanesiyle nasıl Kürt halkını olaylara tahrik ettiklerini; Amerika’dan döndükten sonra, halkı sokaklara çağırdıkları 6-8 Ekim’de yaşanan vahşetleri, Kurban Bayramında fakir halka Kurban eti dağıtan 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarının nasıl vahşice linç edildiğini, yaralı taşıyan ambulanslara saldırıldığını, yaralıların hastanelerde katledildiğini yazıyor mu? İnsani bütün değerlerin katledildiği ve yaşanan onca acı ve katliamlara rağmen, kameralar karşısında ‘Mücadele ve Direniş’ demagojisiyle eylemleri kutladığını yazıyor mu? Ve IŞİD barbarlığını kat kat aşan bu vahşetler Demirtaş’ın çağrısı ve Arınç’ın partisinin iktidarı döneminde yaşandı. Ve hiçbirinde bir vicdan azabı, bir pişmanlık emaresi görülmüyor.  

        Aklı başında herkesin Fakir- Fukara Kürt halkının zararına olacağını gördüğü ve tecrübeli Kürt lider Mesud Barzani’nin uyarılarına rağmen, destek verdikleri Çukur-Hendek olaylarıyla; On bin civarında Kürt gencinin kazdıkları çukurlara gömülmesine, şehirlerinin harap olmasına ve Kürtlerin batıya göçmelerine sebep olduklarını yazıyor mu?  

        Partizanca davranarak Kürt halkını ayrıştırdıklarını; Muhaliflerinin katledilmesini meşrulaştırmak için ‘IŞİD, Ajan, İşbirlikçi…’ Gibi yalan ve iftiralarla katledilen masum insanları suçladıklarını, yakalanan katillere her türlü desteği sağladıklarını yazıyor mu? Bülent Beyin partisinden diye insanların çocuklarının gözü önünde veya kaçırılarak işkencelerden sonra infaz edildiklerini yazıyor mu acaba?   

        Siyasi bir partinin lideri ve Kürt halkını ve haklarını savunduğunu iddia ettiği halde; Her insan gibi Kürtlerin en tabii hakkı olan farklı düşünce ve oluşumlara müsaade etmediklerini yazıyor mu? Mesela Cizre’de devlet görevlilerinin müdahale etmediği, HÜDA PAR yakınlığıyla bilinen Kürtlerin evlerinin 11 saat boyunca ateş altında tutulduğunu ve kendisinin kameralar karşısında, “Ne olacak canım! Hepsi 20 evdir” gibi açıklamalarla saldırıları, katliamları, cinayetleri teşvik edici açıklamalar yaptığını yazıyor mu? Yine Lice’ye Seçim çalışmaları için giden HÜDA PAR mensuplarının, organize edilenlerce saldırıya uğrayarak linç edilmek istendiklerini ve kendisinin de “Tabanları yok, ne işleri var orda?” açıklamalarıyla, düşünce özgürlüğüne ve partilerin en tabii hakları olan örgütlenmelerine karşı çıktıklarını yazıyor mu?  

        Sadece birkaç örneğini verdiğimiz olaylar, ciltlere sığmaz. Ancak bu birkaç örnek bile Demirtaş ve Bülent Beylerin, samimi olmadıklarını veya yanlış yolda olduklarını göstermektedir. Eğer Demirtaş Kürtlere sahip çıkıyorsa; Örgüt mensuplarına sahip çıktığı gibi, HÜDA PAR ve diğer siyasi Kürt örgütlenmelerine de sahip çıkmalıdır. Figen ve Kürkçü gibi şaibeli Türk solcularından önce HAK PAR, HÜDA PAR, PAK, KDP… Ve "Kürt Rısipileri" ile diyalog ve uzlaşma sağlamalıdır. Katillerin görüşme ve ziyaretlerine değil, katledilen masum Kürtlerin taziye ve görüşlerine gitmelidir. Ölüm ve öldürmeleri değil, yaşam ve demokratik mücadele yollarına teşvik etmelidir. Çocuklarını özel okullarda ve Avrupalarda okutanların, Fakir-Köylü Kürtlerin çocuklarını dağa ve kavgaya yönlendirmelerine karşı çıkmalıdır. Devlete diklendiği gibi, örgütün cinayetlerine ve yanlışlarına karşı da çıkmalıdır.  

        Eğer Bülent Bey de samimi ise, FETÖ, Demirtaş ve Kavala’dan önce politikacı ve zengin olmayan gerçek mağdurlara sahip çıkmalıdır. Olayları belgeleriyle Ana kaynaklarından öğrenmeli ve tavsiye etmelidir. Kürtlerin (tüm vatandaşların) mağdur edilmesinden ve yargının adaletsizliğinden, sistemin bir parçası olan kendisi de sorumludur. Hukukçu, iddia ettiği gibi şuurlu bir Müslüman ve 45 yıldır siyasetin içinde önemli görevlerde bulunduğu ve haksızlıkların giderilmesine yönelik ciddi bir çaba içinde bulunmadığı için suçludur. Olayları ve gündemi saptırdığı için suçludur. UYUDUĞU ve bizleri saf yerine koyup UYUTMAYA çalıştığı için suçludur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İhsan Pınar Arşivi