İlahiyat Kapısını Araladım!
Bismillahi Teala
90'lı yıllarda düz lisede okul bahçesine girerken kendi ellerimizle, içimiz acıyarak başörtümüzü çıkarıp çantamıza koyarak okula girdiğimizde içlerimizde ah! deyip ahlar büyütüyorduk. Türkiye’de ki sistem öyleydi o dönemler öbür taraftan ne mücadele etmemize yardım edecek dindar donanımlı bir ailemiz, ne de sivil toplum kuruluşları vardı.
Özellikle bu lise Akdeniz bölgesinde ki halkın çoğunluğunun açık olduğu ve öğretmenlerinin İslam’dan hiç nasibini almamış çevreden olmalarından işimiz iki kat zordu. Bayan biyoloji hocası evrim teorisini göğsünü gere gere anlatırken bir anda 'bu ne ya? çarşı pazarı sıkma başlar doldurmuş ' diyerek hırsla volta atıp söylenirken parmak kaldırıp, bir şey söylemek istedim, savunma adına, ama yeterince bilmediğim İslami bilgi ve daha yerleşmemiş cesaretimden dolayı 'ama... ama... ama...' deyip yerime oturmakla yetinebildim. Erkek matematik hocası ise nefretini yüzüme bakarken saklama ihtiyacı bile duymazdı.
Böyle bir ortamda İslam’a aşık başörtülü arkadaşlarla ilahiyatı bir kurtarıcı olarak görüyorduk. İlahiyatı okuyunca tesettürü düzelteceğim! ilahiyatı okuyunca gerçek bir Müslüman olacağım! İlahiyat okuyunca... kafamızda böyle bir ilahiyat algısı vardı. Ne var ki o sene Konya ilahiyatı kazanıp giden arkadaş bir dönem okuyup döndüğünde 'ilahiyatı bırakacağım çünkü düşünüldüğü gibi bir ortam olmadığını, çevresinde ki kişilerin arabesk müzik dinlediğini, hiçte İslami hal ve tavırlarda olmadıklarına şahit olduğunu belirttiğinde şoke olmuştuk. Dolayısı ile ilahiyat hayalimizi bir köşeye bırakmıştık.
Ve başka alanlarda üniversiteye yerleştiğimizde gerçektende ilahiyat okuyan öğrencilerden daha çok çalışıyorduk. Yarım yamalak tesettürleri ile ilahiyat öğrencisi olduklarını bile anlamazken biz nerede ise çarşaf giyecektik. Şehit Ayetullah Hüseyin Beheşti’nin çok yerinde bir sözü vardır ya : ''biz aşk ehliyiz kuru akıl ehli değil. Aşk ehli inancı yolunda canını feda eder, kuru akıl ehli ise tedbir peşinde koşar.'' Gerçek manada samimi inançlı takvalı ilahiyat camiasını çok güzel bir şekilde temsil eden kadın ve erkek Müslüman şahısları tenzih ederim ama gerçekten bu sözü bire bir aynını yaşadık. Biz ilahiyat camiası gibi full İslami bilgi sahibi değildik ama kendimizi hizmete adamıştık bedeli ne olursa olsun. Ter, gözyaşı, muhaceret, zindan hatta kan. İlahiyat camiası ise ders dışında öğrendiklerini cafede, bahçede bile yanındaki arkadaşlarına anlatmaktan acizdi.
Gel gör ki durum böyle olmasına karşın 2009 da köşede yazmaya başladığımda ilahiyatsız eksikmiş gibi bir izlenim hissettim. Yazar dediğin ilahiyatçı-yazar olmalıydı! dolayısı ile açık öğretim ilahiyata yerleştim. Bu kez de açık öğretim ilahiyat camiası ile tanışmış oldum. Bu da bir bambaşka dünyaymış. Sınav haftası herkesin elinde soru çıktıları. Sorular ezberleniyor, Arapça dersinde bile kitaplar açılmadan sınavlar geçiliyor. Ve ola ki KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) den yüksek puan alan yerleşiyor. İşte etrafımız böyle bitirmiş hocalar ile dolu ve çocuklarımızı ne acıdır ki bu hocalara teslim ediyoruz. Böyle açık öğretim sınavına giren yakın çevremden bir genç kıza 'neden ilahiyat?' soruma cevap olarak 'kültür olsun diye' cevabı alınca içimden ' yok artık dedim' demek ki ilahiyat diploması alınca kültürlü biri olacakmış!
Türkiye’de şu bir gerçektir ki, azımsanmayacak kadar çok bilinen ünlü ilahiyatçı zatlar var. Kendileri hakkında olumlu-olumsuz pek çok yorumlar oluyor duyuyoruz şahidiz. Demin de söylediğim gibi gerçek manada İslami bir çizgide olanları tenzih eder, umarım haklarına girmemişimdir. Ben sadece yıllardır içimde bir ukde olan ilahiyat serüvenimi kaleme dökmek istedim. Kendimde 'Türkiye’de ilahiyat resmini çizdim.'
Selam ve dua ile…