Cep'ten El'e!
Bismihi Teala
Hani bir laf vardır ya: "ıssız adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey nedir?" diye. Şimdiki gençlere sorulacak olsa, seslerini duyar gibi oluyorum. Yüzde yüz "cep telefonum" diyeceklerdir. Devamında da şarj aletim ve tabi ki de internet gelir. İnsanın en fıtri ihtiyaçları akıllarına bile getirmeden -su- gibi, haydi yemeği geçtim. Tabi ki de yetişkinlerde de durum benzer gibi ama gençlerde çok ileri safhalarda yani -nomofobi, no mobile phobia- psikolojik bağımlılık safhasında olduğu için gençleri muhatap aldım.
Olay bu kadar ciddi boyutlara vardı madem bu telefon serüveninden bahsetmek istiyorum. Eskilerde -yani cep telefon öncesi- evlerde, iş yerlerinde ve PTT gibi gereken yerlerde sabit telefon vardı. 1876 Graham Bell tarafından icat edilmiş. Hatta kullanılırken telaffuz ettiğimiz "alo" kelimesini de denildiğine göre ilk sevgilisiyle görüştüğünden onun adının baş harflerinin kısaltması olan sözcüğü kullanır ve bu böyle günümüze kadar süregelir. O zamanlar ankesörlü telefonlar büyük gövdeleri, uzun kıvrımlı kablonun başındaki iki başcıklı kolunu kulağımıza götürüp konuşacak tarzdaydı. Sesleri o kadar yüksek zil sesiydi ki komşular bile duyardı. Öyle şimdiki gibi herkese has, sessize almak lüksü yoktu. Hele numara çevirmesi bile bi alemdi. Bi rakam yuvarlağına parmağını yerleştirdiğin zaman her harfi 180 derece çevirmek zorundaydık. Tabi aradığın no heleki şehir dışıysa öyle aradığında hat düşmezdi. Üç dört belki altı yedide düşürülebilirdi.
1973 yılında Motorola şirketinde mühendis olan Martin Cooper tarafından ilk cep telefonu icat edilir. Bir kilodan ağır, 20 dakika da ancak dayanabilen bataryalı cep telefonu piyasaya sürer.
Türkiye'de ise ilk "alo" 23 Şubat 1994 tarihinde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile dönemin Başbakanı Tansu Çiller arasında gerçekleşir. Kendi şahsım ise muhtemelen 1995-96 da birince derece yakınımdan cep telefonundan evdeki sabit telefonla görüştüğümde şaşkınlığımı anlatamam. Karşıdaki "yoldayım geliyorum" diyordu. Akıl almazdı. Eve, iş yerinde değil de herhangi bir yerde telefonla konuşmak alışık bir durum değildi o zamanlar. Tabi bu durum o kadar benimsenildiki şu an yaşadığımız haddeye geldi. Nerden nereye! O zamanlar ki telefon ahizeyi kullanımı, ihtiyaç şekli nasıldı? şimdilerde nasıl?
Gençler daha sabah gözünü açar açmaz, belki de daha açmadan ovuştururken elleri telefona uzanır, eline alır. Daha tam açamadığı gözlerini gördüğü mesaj ve e-maille tam açar uykusunu üzerinden atıverir. Bu böyle gün boyu devam eder hatta gece yarılarına varır uyuyana kadar. Telefon görüşmesine ek olarak ilk mesaj 1992'de atılmıştı. Tamam, iyi hoş da tabi ki birebir konuşmanın yanında yazılı metin mesaj tabikid e çok parlak fikir ve inanılmaz işlere imza atılmış oldu da. Gel gör ki şimdi mesajın- bir tabir vardır ya- "cılkını çıkardılar" aynen öyle. Bir tek normal cep telefonundan atılan mesaj şimdilerde artık kullanılmaz hale bile geldi. Bunun WhatsApp'ı var, Twitter'ı var, bilmem neyi var. Var da var.
Yeni projeler ortaya atıldıkça, gençlerin ellerindeki cep telefonları daha da bir elinden düşürmeme sebebini oluşturur hale geldi.
Ve artık cep telefonları, Cep'ten El'e geçti. Bu durumda bu telefonları gençlerin elinden almak yerine madem ellerinden düşmeyecek öyleyse, gazeteyi de ellerinden takip etme adına Sanal Gazete de yazma fikri aklıma geldi. Gençlere tatlı bir oyun olarak. Haydi, gençler o ellerinize yapışık olan telefonlarınızdan buyrun gazete okumaya.
Selam ve Dua ile…