Selman URUK

Selman URUK

Devrim Hırsızları!

Devrim Hırsızları!

Devrimler üzerine kabul edilen genel bir kanı vardır. “Her devrim kendi çocuklarını yer” diye. Bu genel kabul görüş şu anlama geliyor. Devrimcilerin çoğu devirdikleri sistemlere bir müddet sonra adapte olup daha sonraki aşamada devirdikleri şeye dönüşürler.

Bu olgu 15 Temmuz Devrimi açısından bambaşka bir biçimde tezahür etmeye başladı. Devrim kendi çocuklarını yemiyor ama “başka mahallenin çocukları” bizim mahallenin devrimini çalmaya çalışıyor.

Yüzyıllık Cumhuriyet tarihi içinde meydana gelmiş darbe ve muhtıra, siyasi erkleri hedefleyen tüm gayr-i nizami müdahalelerin tümü “laik-kemalist” ideoloji tarafından gerçekleştirilmiştir. Buna karşın son günlerde bu gerçeği görmezden gelip bir nevi laisizm güzellemeleri boy göstermiş durumda. Sosyal medyada ve tv ekranlarında “devrimin gerçek sahipleri” olan cemaatler tümden hedef gösterilip, laiklik ve Kemalizm’in gerekliliği üzerine övgüler dizilmekte.

FETÖ üzerinden temellendirilmeye çalışılan bu görüş (yeni olmayan kadim bir Tevhid-Küfür mücadelesinin bir biçimi olarak tezahür eden) temelden yanlış bir değerlendirmedir. FETÖ üzerinden İslami cemaatleri eleştirmek FETÖ'nün İslami bir cemaat olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Oysa gerçekte FETÖ İslami bir cemaat değil; seküler, eklektik bir harekettir. Temel hedefi zıt ideolojiler arasında geçişken kanallar oluşturup bu kanallar üzerinden temel düşünsel felsefeleri yozlaştırmak üzerine kuruludur. Dinlerarası diyalog ile bizim, son ve tek hak din olarak kabul ettiğimiz İslam’ı diğer semavi dinlerle hercümerç etmeyi hedefleyen kullanışlı bir sentezdir. Türkçe Olimpiyatları üzerinden Afrika ülkelerini ve Kafkas cumhuriyetlerini Batı sömürgeciliğine ram eden bir politik davadır. Ve daha bunun gibi İslam'ın en temel emirlerine “teferruat” diyebilen yüzlerce gayr-i İslami uygulaması olan bu yapıyı İslami cemaat addedip bu minval üzerinden İslami cemaatleri eleştirmek ne kadar ahlaksız ve art niyetli bir bakış açısıdır.

Tam bir şark kurnazlığı sergilenmektedir. Gerçek bir İslami cemaat olmayan bir yapı üzerinden gerçek cemaatleri hedef göstermek en hafif deyimle cahilliktir. FETÖ’nün sosyolojik ve felsefi eleştirisi yapılmadan, toptancı bir anlayışla tüm İslami cemaatleri aynı kefeye koymak çok büyük sorunlar doğurur. İslami cemaatlerin Anadolu coğrafyasındaki tarihi misyonları bellidir. Günümüzde de toplumun aidiyet duygusuna cevap olabilen yegane yapılanmalar bu İslami cemaatlerdir. Toplumları ayakta tutan manevi motivasyonları bir yana kültürel ve siyasal asimilasyona karşı dirençleri de ortadadır. Bu bakımdan İslami cemaatler potansiyel bir tehlike değil tam tersine darbelere ve emperyalist hedeflere karşı en sağlam kaledir. Bu bağlamda da tehlike olarak lanse edilip tasfiye edilmek yerine aslında desteklenmesi gerekmektedir.

İslami cemaatlerin devlet ile ilişkileri ve bu ilişkiler üzerinden elde ettikleri mevki ve güç karşında sergiledikleri tavırların islamiliği üzerine eleştiriler yapılabilir. Yani cemaatler belli bir düzeyde güç zehirlenmesine maruz kalabilir. Devlet içerisinde “kayırmacı” bir mantıkla liyakat esasını gözetmeyenbir yapılanmaya gidebilirler. Bu durumda devlet buna hukuk ilkeleri çerçevesinde müdahale eder ve etmelidir. Fakat bu durum “laikliğin gerekliliği” tezini doğrulamak ve kabullenmek anlamına gelmez. Çünkü devlet içerisinde liyakat esasını ve hakkaniyet hukukunu herhangi bir laik şahıs veya oluşum da eş geçebilir. Ki yıllardır uygulanmakta olan da budur. Devlet içerisinde “laik-kemalist” ideoloji taraftarları kümelenmiş ve tüm devlet aygıtlarını bu esasa bağlı kişilere serbest, diğer görüşlere ise yasak etmişti. Söz gelimi, başörtülü olan bir kişi devletin herhangi bir kamu kuruluşunda bulunamamaktaydı.

Şimdi bu durumu görmezden gelip tüm suçu İslami cemaatlere atmak tam anlamıyla yavuz hırsız hikayesidir.

İslami cemaatler 15 Temmuz devriminin gerçek sahipleridir. Her ne kadar bazı sözde İslami şahsiyetler “tarafsız bölgelerde” bu cemaatlerin potansiyel bir tehlike olduğunu arz etsede, İslami cemaatlerin bu gerçekliği apaçık ortadadır. Devrim gecesi ve sonrası kritik zamanlarda “TV başında elini ovuşturan, marketlerde makarna kuyruğunda bekleyen laik elitler bu devrimi çalmaya çalışırken bu tip alimlerimizin?   de bunların değirmenine şu taşıması ayrıca manidardır.

Bu devrimin gerçek sahipleri bizleriz. Ve biz devrimimizi bu köhne ideolojiye ve onların yaltakçısı alimlere? kaptırmayacağız.

Gerçekten de devrimi korumak devrim yapmaktan daha zordur. Devrim sürecindeki ruhu tüm bir hayata yaymak gerçekten büyük ruhların yapabileceği iştir.

Yine de devrimi korumak hepimizin üzerine düşen en büyük sorumluluktur. Dayatılmaya çalışılan suni gündemlerle takılmadan kendi gündemimizi korumak gerekiyor. Devrim ve kazandırdıkları üzerine konuşmak ve devrimi sürdürülebilir kılmanın yollarını aramak gerekir. Özellikle düşmanın topyekun “Potansiyel tehlike” dediği tüm cemaatlerimizin birlik ve kardeşlik inşası üzerine çalışmaları gereklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selman URUK Arşivi