Elif Polat

Elif Polat

Şimdiki Aklım Olsaydı...

Şimdiki Aklım Olsaydı...

Şimdiki Aklım Olsaydı...

 

       Her sabah erkenden uyanıp dışarı çıkanlarımız vardır mutlaka. Sabahın o saatlerinde sıcacık yataklarından kalkıp kimileri işe gidiyor, kimileri okula. Caddeler insan kaynıyor belli bir saate kadar; otobüsler tıklım tıklım oluyor kalabalıktan.

       Biraz daha dikkatli baktığınızda gözünüze ilk çarpan şey -büyük küçük hiç fark etmiyor ne yazık ki- yüzlerdeki soğuk ve hissiz ifade. Tüm yüzler adeta sürüklenircesine, amaçsızca hareket etmenin verdiği bir boş vermişlikle bakıyor etrafına. Sanki kime dokunsanız size kaçmak istediğini ve aslında böyle yaşamak istemediğini söyleyecekmiş gibi geliyor.

       Özellikle öğrencilere bakınca, bu konuda ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha anlıyoruz. Küçücük çocuklar daha ilkokuldan itibaren sırtlarına yüklenen koca kitaplarla her sabah okula gidiyor. Kitapların ağırlığı dışında belki de pek fazla kaygıları yok. Sıkıntı daha sonra başlıyor. Büyük sıkıntı!

       Ortaokula geçince çocuklara gelecek kaygısı aşılanmaya başlıyor. TEOG denilen bir sınavın varlığından söz ediliyor ve bu sınav gelecek yılları için çok önemli bir basamak gibi tanıtılıyor kendilerine. Bazı aileler bunu ölüm kalım meselesine çeviriyor hatta. Çocuklar, adeta bir robot gibi okuldan dershaneye, dershaneden okula mantığına koyuluyor. Ev sadece uyuma yeri, bir otel gibi. Ve sonuç, daha oyun oynama yaşında olan çocuk stres ile tanışıyor. Bazı çocuklar bunu kaldıramıyor ve ne yazık ki intihara kadar gidiyor bunun sonucu.

       Bu sınavı atlatan çocuklar bu sefer lisede YGS ile karşı karşıya artık. YGS, hayatının dönüm noktası! Kazanamazsan bittin! Bu sınav her şeyden daha önemli! Öğrenciler ne yapacağını şaşırmış durumda... Okul derslerine odaklandıkları zaman YGS’ye çalışamadıkları için, okul derslerini gereksiz görmeye başlıyorlar, özellikle son sınıfta. Hayatlarının merkezine bir sınavı koydukları için onun dışındaki her şey anlamsız gelmeye başlıyor, onu kazanmaya yardımcı olacak her şey de çok anlamlı... Netice olarak, sadece sınava çalışan, daha doğrusu sınav geçmeye yönelik çalışan ve bu nedenle diğer öğrendiklerinden zevk alamayan bir nesil yetişiyor. Sınavı geçeyim de nereyi kazanırsam kazanayım diyen, hedefi belli olmayan, ne istediğini bilmeyen bir nesil...

       Çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım. Elbette istisnalar var; ancak genel olarak öğrencilerin durumu böyle görünüyor. Çoğu kişinin de bunu konuştuğuna da şahit oluyoruz. Peki, bunun suçlusu kim? Bunu önlemek nasıl mümkün olacak?

       Öncelikle suçlu ararsak bu işin içinden çıkamayız. Herkesin bunda bir katkısı olduğunu kabul etmek en mantıklı ve kolay yol gibi görünüyor. Yine de öne çıkan en büyük sorumlular eğitim sistemi ve aileler. Biz burada eğitim sisteminden ziyade aileden bahsedeceğiz. Neden aile derseniz...

       Anne babalar, çocuklarının en iyi yere gelmesini, ilerde çok iyi mevkilerde olmasını isterler. Bu çok normal bir şey. Sıkıntının ortaya çıktığı nokta ise anne babaların bunu isterken, çocuğundan fazla kendilerini düşünmeleri! Kendi olmak isteyip olamadıkları meslekleri, yeteneği ve isteği olup olmadığını sormadan çocuklarına dayatmaları en büyük sıkıntı. Çocuk, eğer istemiyorsa bile çoğu kez hayır diyemiyor. Hayır dese de pek bir fayda etmiyor. Ailenin baskısı arttıkça artıyor çünkü.

       Dünyalık bir sınav için çocuğunun üzerinde böylesine baskı kuran birçok aile, ne yazık ki çocuklarını sadece dünyaya hazırlayıp geri kalan her şeyde de eksik bırakabiliyorlar. Belki de en basit kulluk vazifelerini öğrenmelerinde bile bu kadar ısrarcı olmuyorlar. Bu da apayrı bir mesele olarak karşımızda duruyor hiç şüphesiz.

       Hayatlarını basit bir sınava odaklayan bireyler için o sınav, adeta bir canavara dönüşüyor. O yaşta yapmaları gereken şeyleri genelde yapmayıp, sınav bitsin yaparım, düşüncesiyle hareket ediyorlar. Kişilik, ahlak, değer yargıları bu yaşta verilmesi gereken en önemli şeyler iken, ikinci plana itilmiş oluyor farkında olunmadan. Bunun etkileri ise sonraki yaşantılarında ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Gönüllerindeki boşluğu artık sınavlar da doldurmuyor. Girecekleri bir sınav da kalmıyor belki...

       Geriye tek bir cümle kalıyor “şimdiki aklım olsaydı” diye başlayan... Böyle cümleler kurmamak için yaşadığımız hayatın gerekliliklerini öğrenmeye çalışmalı, çalışırken de hayatın sadece bu dünyadan ibaret olmadığının bilincinde olmalıyız. Böylece ne yaptığının farkında ve hayatının bir amacı olan bireyler haline dönüşebilir; böyle bireyler yetiştirebiliriz.

 Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Polat Arşivi