Düşüncesiz Hayaller
İnsan, küçük bir dünyadır denilir bilirsiniz. Okullarda ders kitaplarında, sokaklarda veya caddelerde insanların ağzından bunu duymanız çok olağan bir şey. Kimsenin kimseye tıpatıp benzemediği bilimsel olarak da açıklanmış bir durum. Malum ya, herkesin parmak izi bile farklı.
İnsanların böyle farklı olması onların hayallerinin de farklı olmasını gerektirir mi? diye bir soru takıldı aklıma. Acaba böyle farklı yaratılmamız hangi konularda farklı olmamızı gerektirir ve insan olmamız noktasından hareketle hangi konularda aynı olmamızı icab eder?
Bu tür sorular hakkında zihnimi yormaya çalışırken etrafta geçip gidenler dikkatimi çekti. Çoğu neredeyse aynı giyinmişti. Tek fabrika üretimi mallardan giyinmiş; giydiklerinin renkleri farklı olduğu için sanırım, farklı giyindiklerini zanneden insanlar geçip gidiyorlardı. Bir kaç kişi izlediği dizideki karakterleri nasıl beğendiğini anlatırken birbirine, birkaç kişi de nasıl sevmediğini konuşuyordu. Yan tarafta birileri de teknolojik ürünlerin markaları hakkında inanılmaz engin bilgilerini yarıştırıyor, özellikleri yüksek makineye sahip olan diğerlerinden bir sıfır öndeymiş gibi davranıyordu.
Bu insanlar mı farklıydı? Parmak izlerinin bile farklı olması mı onları farklı kılıyordu? Hangisi hangisine ne kadar uzaktı ki? Hangisi hangisine ne kadar yakındı?
İnsanoğlu düşündüğü ve hayal ettiği kadar vardır diye bir iddia atsam ortaya, kaç kişi benimle aynı fikirde olur acaba?
Yalnız bu düşünme öyle kuru kuruya bir düşünme değil. Yediğin yemek hakkında, izlediğin dizi hakkında ve ya almak istediklerin hakkında da düşünebilirsin belki ama bunlar düşünme değil. Asıl düşünme hayallerini gerçekleştirebilmek uğruna yaptıklarını, yapmak istediklerini ve yapabileceklerini düşünmektir.
Düşünme, ucu bucağı görünmeyen bir vahada suyu bulma isteği gibidir.
Düşünme, yolunu kaybetmiş gönül rotasının yolunu bulma arzusudur.
Düşünme, varlığı var edene ulaşma iştiyakıdır.
Düşünme ulvi bir meseledir, öyle süfli ihtiyaçlar hakkında heba edilmez!
Ancak günümüz insanı öyle bir keşmekeşin içindedir ki kendisi bunun farkında değil. İhtiyacı olsun veya olmasın birileri tarafından üretilen maddeler kendisine sunuluyor ve o, ihtiyacı olduğunu zannedip üreticiyi zenginleştirmek için elinden geleni yapıyor. Bunu yaparken “düşünme” yetisini bir kenara bırakıyor.
Düşünme sayesinde elde ettiği hayaller de, artık, giydiği kıyafetler, kullandığı eşyalar ve ya izlediği diziler gibi tek elden çıkma bir hale dönüşüyor. Kurduğu hayalleri kendi isteğiyle başkasının eline veriyor insanoğlu.
Yani düşünmediği yetmiyor, bir de üstüne hayal kurmayı da bırakıyor bir süre sonra.
Kurduğu hayaller fabrika üretimi!
Israr ediyorum, insanoğlu düşündüğü kadar vardır!
Çünkü insanı insan yapan düşünmesi, hayal kurması gibi özellikleri... Evet, her birimiz farklı yaratıldık, benzemiyor hiç birimiz ötekine. O halde neden ben başkasının hayalini kendi hayalim gibi kullanıyorum? Ya da benim hayalimi neden başkaları sahipleniyor?
Hayalini kendi düşünce süzgeçlerinden geçiriyorlarsa bir sıkıntı yok elbette. Ancak şeksiz şüphesiz sahiplenmek de neyin nesi!
Başkası hayal kuruyorsa senin yerine, senin insanlığını nereye koymalı? Başkası düşünüyorsa senin yerine, evdeki kediden farkını bir söyle. ..
Dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.