Tülay Demircan Koyuncu

Tülay Demircan Koyuncu

Yürekte Sürekli Çalan bir Plağın Şarkısıydı."Vicdan..."

Yürekte Sürekli Çalan bir Plağın Şarkısıydı."Vicdan..."

 İnsanlar kötülüğü, arzularının kuvvetli olmasından çok, vicdanlarının zayıf oluşundan dolayı yaparlar. John Stuart Mill Hayatın yorgunluğu çökmüştü omuzlarına...

Saçlarındaki beyazlık her bir derdi için yakılan beyaz bir mum misaliydi. Zamanın hızla geçeceğini bilememişdi. Ya da düşünecek kadar boşlukta kalmamıştı. Dertler ne de çok sevmişti onu...

Bir uğrayıp, geçer gider sanmıştı. Oysa ikamet etmeye kararlıymış. Lakin çok geç anlamıştı. "Ah be dertlerim... Yorgun bacaklarım Bedenimi taşıyamaz olmuşken.Gitsen ne olur ,kalsan ne olur !!!" Elindeki bir fincan acı kahveyi yudumlarken dökülüyordu dudaklarından. İsyan değildi anlattıkları. Sadece öğüt olur diye anlatacaktı. Torunlarına. Şimdiler de büyükleri dinlemek diye bir kavram kalmadı ya... Ama yinede anlatacaktı.

"Çok küçük yaşta evlenmiştim. Evlilik kelimesini idrak etmeyi bırakın da Eş nedir bile bilmiyordum..." diye sözlerine giriş yapmıştı. "Cıvıl cıvıl bir çocuktum. Hatta deli dolu kelimesini tam da yaşatan bir cinsinden. Mahallede erkekler ile kavga ederdim. Kızların hakkını hep ben savunurdum. O yaşta başlamışım bilmeden. Sorumluluk almaya. Evimizde de yaşımdan büyük işlere koşardım. Artık herkesin ayak işlerini yapan bendim. Okulda bile durum aynıydı. Öğretmenlerim bana sonsuz güvenirdi. İyi bir şey sanıyordum.(oysa kullanılıyormuşum) Herkesi ben korumalıydım. Yada ben mutlu etmeliydim. Ailem, arkadaşlarım yada sokakta tanımadığım insanlara yardımcı olmayı görev olarak koydum vicdanıma. Vicdan neydi ki...benimle yaşıyordu.

Mekanı Yüreğim idi. Bir tek bende mi var olmuştu... Neden başkalarında yoktu.. Nasıl bir kavramdı...Vicdan !!! İnsan hayatını böyle alt üst edebiliyordu. Vicdan; iç sorumluluk...yüreğin sessiz haykırışı... Ebedi ve yılmadan ders veren ahlak hocası... Doğruluk ve ilkeli bir dost... "Evet "dedi gözleri donuk donuk bakarak. "Ben de vicdan denilen bir dost vardı. Yüreğimde sürekli çalan bir plağın şarkısıydı Vicdan..." Sözlerindeki derinlik etkilemişti torununu. Artık bir zaman tüneline girmiş gibiydi. Ağzından dökülecek kelimeleri beklemeye başlamıştı Büyükbabannesinin. "Evlendiğimde kalabalık bir aileye gelin olmanın faturasını yıllar sonra, bedenim ödemek zorunda kaldı.

Hüzünlerim ile akan gözyaşlarımı kimseler görmesin diye, yüreğim sessizce yapayalnız ağlardı. Ailem anlamasın çektiklerimi diye hep susardım. Evde bir hizmetçi rolünü üstlenmiştim. Deden ise, hayatına coşkulu ve mutlu bir şekilde devam etmekteydi. Gece yatağında bir eşi vardı. Gündüz ise umurunda değildi. Eşinin yaşadıkları. Sormazdı bana, günümün nasıl geçtiğini. Anlatacak olsam...kelimeleri boğazıma düğümletirdi.

"Ah Kaynanam "derken yüreğinin acısı hala hissediliyordu. " Deden ile belki çok mutlu olabilirdik. Ama müsaade etmedi. İlk evlenme yıl dönümümüzde beni ağlatmayı başarmıştı. Günümüzü zehir etmişti. Deden ise normal karşılayıp, evden çekip gitmişti. Her yaptığım hareketi olay haline getirip, beni ağlatıyordu. Eşime ve kayınpederime saatlerce şikayet etmekten adeta zevk alıyordu. Tek suçum Allah’a olan inancım ve aldığım aile terbiyesiyle İç sesimi dinlemekti. Yani susmak...yani vicdanlı bir kul olmak...

Hayatın hep böyle devam edeceğini sanmıştı. Oysa zaman hızla akıp gidiyordu. Yıllar yılları kovalarken...Ne dayaklar ne iftiralar yemiştim... Evlenmek var. Boşanmak asla yoktu. Gelinliğinle girdiğin evden, kefeninle çıkacaktın. Kanun buydu...bizim devrimizde. Yaşlılık diye bir evre vardı. Her kulun ömrü oldukça yaşayacağı. Kayınvalidem de yaşlanmıştı. Nerede o saltanatı... Nerede o kesip biçtiği kelimeleri... Hastalığın pençesine düşmüş, hükmü geçmiyordu. Bir nevi elime düşmüştü. Sıra bende idi... Bana zehir ettiği hayatımın bedelini ödeme zamanı gelmişti. Yanımdan ayrılma beni yalnız bırakma...diye yalvarışlarına kulak tıkamam lazımdı. Lakin "taş atana,ekmek ver"demişti atalarımız. Vicdan sesim, bana hükmetmeye başlamış. Ve geçmiş acılarımın üstünü örmekte idi.

Şimdi benim insan olma zamanındı. Kayınvalidem için yapmayacaktım. Ona her baktığımda hatıralarım canlansa bile yüreğimde...Ben vicdanı Allah rızası için olan bir kul olacaktım. Ve kayınvalideme bebekler gibi baktım. Son saatlerinde benim ellerimi tutarak, helal et hakkını deyişinde ki, çektiği acıyı gözlerinde görebiliyordum. Helal olsun...deyip ellerimle gözlerini kapattım. Hakka hesap vermeye giden bir insan için yapacak başka bir şeyim kalmamıştı.

Elini torununun ellerinin üstüne koyup. Sakın vicdanını kaybetme. Hayatın boyunca en hakiki dostun vicdanın olsun. Belki ağlatan çok olur seni.Lakin kazanan her zaman sen olacaksın. Şimdi benim kazandığım sizler gibi. Hayat ekilen bir tarla ise Sevgi merhamet tohumlarını atalım. Bırakalım tohumlar kalsın. Toprak altında yıllarca. Bambu ağacını düşün her zaman... Beş sene tohum olarak toprak altında yaşar. Eken kişi sabırla hep sular. Yıllar sonra bir çıkar ki... İki ayda 27 metreye ulaşır. Tüm ağaçları sollar geçer. Vicdan ile yaşattığın insanlığının karşılığı mutlaka alırsın. Bazen baki aleme kalır...ama alırsın. Bakalım alimlerimiz ne söylemiş"Vicdan"için...

Vicdan kaIp penceresinden bakar, akıI gözünü kapasa da vicdanın gözü, daima açıktır. (Said Nursi) Görevini tam yerine getirmemiş oIanın vicdan yarasına, ne mazeretin çaresi, ne iIacın şifası çare getirmez. (MevIana)

Yüreklerimizi vicdanlarımız ile yaşatalım…değerli okurlarım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tülay Demircan Koyuncu Arşivi