Tülay Demircan Koyuncu

Tülay Demircan Koyuncu

Neredesin Çocukluğum...

Neredesin Çocukluğum...

Mutlu olmak ne kadar da zordu. Bunun için her şeyi yapmalıydı. Mutluluk elde avuçta durmayan, yaramaz çocuklar gibiydi. "Evet, çocukluğum "dedi, sessizce. Mutlu olmadığımı sanarak ağladığım çocukluğum. Oysa ne kadar da mutluymuşum... İki arabanın yan yana geçemeyeceği dar bir sokakta...çocukluğum kalmıştı. Mahallenin erkek Fatma’sı olmak güzelmiş ya.

Üçüncü katta oturmamıza rağmen bahçeli evimizin, olmasının nimetini hiç anlamamıştım. Ne zaman anneme ya da ablalarıma kızsam, kocaman incir ağacına çıkardım. Yapraklarının sıklığından içinde, kim var görünmezdi. Annemin beni deli gibi aramasına bayılırdım. Kızgın bakışlarıma dudaklarım güler di. Ah be ne günlermiş! Yaramazdı benim çocukluğum. Mahallenin muhtarıydım, sanki! Haksızlığa gelemezdim, ama ya... Başlardım savunmaya.

Evimize yakın ortaokulumda da durum aynıydı. Okulun ablasıydım. Ne kadar mutluymuşum... Deli yürekli derlerdi bana. Meğerse çocuklar hep mutlu olurmuş. Mutsuz sandıklarımız bile. Neden büyür ki, insan!

Neden kötü olur? Ya da neden mutluluğu çocukluğa satar! Büyümek kötüymüş. Eee haydi deli yürekli, mahallenin muhtarı, mutluluğu kurtarsana? Şimdi, çocukların mutlu olamadığı zamandayız. Elleri çamurdan pastalar yapıp, evcilik oynamayan çocuklara getirmen lazım. Kırık dökük oyuncakları paylaşan çocuklar öldü mü? Mahalle arasında ki sesler kesilmiş de! Sakız gibi bembeyaz yıkanmış, çamaşırları kirleten çocuklar kalmamış. Şimdi çocuklar kirlenmiş. Hayalleri kalmamış çocukluğun. Oyuncakların adı değişmiş. Topraklara basan ayaklar kalmamış. Bahçelerde elmalar, incirler tükenmiş. Bakkal amcalar bile değişmiş. Büyümüş insanlar. Kimse kimseye mutluluk bırakmamış. Keşke çocuklara kalsaymış, mutluluk.

Paylaşmanın mutluluğunu yaşayan çocuklardık, biz! Annelerimizin çantalarımıza akşamdan hazırlayıp koyduğu, beslenmemizdeki yemeğimizi, arkadaşlarımız ile paylaşanlar da bizlerdik. Akşamdan kalan soğuk köfte ile ekmek... Ne kadar da lezzetliymiş. Okul önünde satılan leblebi şekerini kim alacak diye birbirimize bakan o bakışlarımız, saflığın adeta abidesiymiş. Her şeyimizi bölüşürdük. Hava atmak nedir bilmezdik ki!

Para için dostluk kurmazdık. Hatta sevdik mi, arkadaşım sevdi ise yüreğimize gömerdik. Sevgi diye bir kelime kalmadı. Ah be çocukluğum sen, nasılda mutluymuşsun. Kıymetini bilemedim. Kim bildi ki! Yüzyılın çocukları sizlerden özür diliyoruz. Bizler mutlu çocuklarmışız. Sizlere bırakmadan harcamışız. Güya sizleri mutlu etme adına. Ne kadar da ahmakça mutluluğu satmışız. Bırakın çocukları, mutluluğu uçurtmaya bağlasınlar. Rüzgarın peşinde elinde iple koşup, uçursunlar. Çamurlansın ayakları. Bahçeler kuralım. İncir ağaçlarından ya da kiraz ağaçlarından...dallarından meyveleri yerlere dökülen. Çocuklar sormadan girip alsınlar. Arkalarından "hınzır şeyler" diye bağırsın yaşlı teyzeler. Kirletsinler üstlerini... Lakin temiz kalsın yürekleri. Mutluluğu yaşasınlar, bizler gibi.

Belki bir ceketle üç sene okul bitirsinler. Adam olmayı çapula bağlamadan. Mutlu olmayı hatta aşık olmayı yaşasınlar. Çocuklar gülsün artık! Çocuklar gerçek sever. Çocukça sevmek için Yüreğimizin az birazını çocuk bırakalım. Çalmayalım ruhumuzdan çocukça mutluluğu… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tülay Demircan Koyuncu Arşivi