Ruhun, Yaradan'ına Sevdasını sunması..."Oruç"
Beklenen varsa ise, gelir elbette. Beklenen sevda ise, ruhuna ilaç ise beklemek daha efdaldir. Aylar sayılır. Hele son üç ay denilince...Sevdaya, temiz kavuşman gerek. Süslenmekte lazım. Bıraktığı gibi bulmalı değil mi...? Oysa Nasıl sarmaş dolaştık. Gitmeden önce gitmeliydi!!! Yoksa bırakır mıydı sevdalı sevdasını? Şimdi o sevgiliye açmalı kolları. Sımsıkı sarılmalı. İçine kokusunu çekip, ruhuna rengini boyamalı. Her kaleminde yüreği olan yürekler, yazdılar seni... Anlatırken diller kurudu, yazarken eller titredi. Kolay mıydı ki!! Sen geliyordun. Ruhlara bedenlere sevda yaşatan, sen. Sene on iki ay. Ve sen bir ay kalıp gidiyordun. O bir ay da bizleri nefislerimizden kurtarıp, ruhlarımıza salı veriyordun. Hapis olmuş ruhlarımız. Nefis denilen ‘emmareye’ saklanmış, küçük çocuklar gibi... Mahsunca! Senin gelişinle, ruhlar zincirleri kırıp, hapislikten özgürlüğe koşarlar. Evet, sen ayların sultanı "Ramazan-ı Şerifsin" Bu aralar, uzun gündüzlere geldin. Güneşin kavuran sıcaklığına bile, aldırışımız olmaz, bilesin. Sen, kuruyan dudaklara merhemsin. Susayan dimağımıza zemzemsin. Geceleri sahurlar ile aydınlatan ışığımızsın. Ramazan anlatılır mı? Bilemedim ki!!! Bu lezzeti yaşayan beden ve ruhun aşkına hangi dil tercüman olabilirdi ki. Saatlerin ardından gelen mutluluğu, kim hissettirebilir di ki...? Başımızda, bekçimiz mi var, yada bizi kamereya çeken mi ...? Korkuyoruz mu yakalanmaktan!!! Ondan mıdır sıcakların kavuruşuna dudaklarımızı bardağa değdiremeyişimiz.
İlk oruç tutuşum geldi aklıma. Henüz sekiz yaşındaydım. Gezmeye köyümüze gitmiştik. Anneciğim, sahurda paluze(muhallebi) yapmıştı. Hem de halis sütten. Kokusu düştü aklıma... benim sevdiğimi bildiğinden kaldırmıştı beni. Yede yat diye. Yiyip yatmıştım. Ama niyetimi getirip annemin tüm anlatımlarına rağmen, orucumu bozmadım. Evet, bana farz değildi. Lakin ben de o sevda ile tanışmak istemiştim. Günler uzundu. Ama oruç ile ilk bakışmamız koklaşmamız... İlk aşktı. Ezan okunurken yaşadığım huzur... Hala yüreğimde saklıdır. O yaşımda Allah’a karşı nefsimi tutabilmeyi başarmıştım. Açlığın ne olduğunu anlamıştım. Varken yiyemiyordum. Müthiş bir duyguydu. Ve sağlıklı olmanın güzelliğini hissetmiştim. Nice insanlar var ki, malı mülkü varken, yemek yiyemiyorlardı. İftar sofrasında, yemekleri ayırt etmeden yemenin, farkına varmıştım. Hepsi rızıktı. Çocuk deyip geçmeyin. Ben o duygularıma eklemeler yaparak, hayatı şimdi daha iyi anlıyorum.
Oruç, ruhun gerçek sevdasına sunduğu, teşekkürdür. İftarlarda kavuşulan tebessümlü yüzler, yada sevgi çemberiyle oluşan muhabbet ortamı... Hangi gönülde "aşk yaşatmaz ki" Bir ay bizleri terbiye eden inanılmaz gücün adıydı. Her inananın, eşit olduğu gündüzlerin anlamıydı. Dakikaların değerli olduğu, sofra başındaki sakinliğin sesiydi. Gecenin sessizliğinin de dudaklara mühür vurandı... Sıcak pidenin kokusunda Allah’ına hamd edişin diliydi oruç...
Hayırlı Ramazan'lar değerli okurlarım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.