Selman URUK

Selman URUK

Hicret Ve Yeniden Doğmak!

Hicret Ve Yeniden Doğmak!

Her insan içinde bir hicret taşır. Bulanık, gizli, bilinçaltı seviyesinde olmak gibi, ilk anda fark edilmeye müsait olmayan boyutta da olsa hicret insanın en kesin temayüllerindendir.

 

            Evet, hicret bir temayüldür. Fakat aynı zamanda hicret, insanın en fazla temayül ettiği  zaruriyetidir de. Burada zaruriyet ve temayül arasındaki kavramsal çelişki ancak insanın beşer seviyesinde bir anlam ifade eder. Yoksa insan kendi varoluşunda bir çelişki gibi görünen bu durumu, salt bir gerçeklik olarak yaşar.  Beşer, ruhi, manevi, irfani, ilmi, felsefi ve hatta sosyolojik tekamülünü gerçekleştirdiği ve bunun neticesinde insan olabilmeyi başardığı yerden itibaren “hicret bir zaruri temayül” haline gelir. Burada artık insan, kof alemden ve kelimenin irfani anlamıyla aşağı alemden yüksek alemlere doğru yol alır. Onun olan veya olmayan, onu ilgilendiren veya ilgilendirmeyen her yer ve zaman bu seviyede artık sıkıcı ve soğuktur. J.P. Sartre’ın deyişiyle saçmadır.

 

Ve zindandan kurtulmak ister artık. Uçmak, özgürleşmek ister. Artık birinci isteği, yani temayülü, yalnız kalmaktır. Bu temayül onun ruhunu öyle bir meşgul eder ki temayül bir zaruret haline gelir. Ve dert başlar. Derdini anlamaya çalışır. Onunla yatar, onunla kalkar. Mağarada, zindanda, kuyuda, çölün ortasında yıldızların altında  derdiyle konuşmak ister. Onunla tanışmak ister. Ve insan hicret eder; yeni bir doğuş ve başlangıç.

 

İnsan, canlılar arasında değişime en istekli olanıdır. Bu nedenle insan, içinde bulunduğu psikolojik, sosyolojik, felsefi ve ekonomik şartlardan kurtulmanın yollarını arayıp durur. Bilinçaltının insan davranışlarını yönlendirdiğini savunan bilim adamlarına göre ( S.Freud gibi) bu durum, insanın nedeni bilinemeyen kısıtlamaların tetiklemesiyle ortaya çıkar. Fakat bana göre bu istek; insan düşüncesinin anlaşılabilir yerinde “yeniden doğmak” içindir.

 

Aslında yeniden doğmak isteği, yani hicret, çoğu zaman sadece bir düşünsel eylemdir. Çoğu zaman da sadece düşüncede kalır. Fakat eğer tarih bize cebrediyorsa düşünsel hicret de Medine’ye hicret ile eşdeğer olur. Kişi tek olduğunda bu durum kabul edilebilir. Oysa insan toplumsal bir varlıktır ve bugün insanı en fazla baskı altında tutan da toplumdur. Toplum , insanın eylemlerini, etkinlik alanlarını sınırlamaktadır. Tarihsel ve pratik birçok örnek, toplumun insan üzerindeki bu baskın gerçekliğini gösterir. Bunun yanında tarih, bize başka bir gerçeği de; insanın sınırlandırıldığı zamanlarda nasıl başka çözüm yolları ürettiğini de gösterir bize. İnsanlar böyle zamanlarda bilinçli olarak ya her şeyi bırakıp statükoya adapte olurlar ya da içinde bulundukları coğrafi, sosyolojik ve felsefi çerçeveden hicret ederler. “Akıl sahipleri” her zaman ikinci seçeneği tercih etmişlerdir.

 

Buraya kadar söylediklerim hicretin ortaya çıkışını izah içindir. Asıl sormak istediğim soru ise insanın neden hicret etmek istediğidir. İnsanın bu çabası niçindir? Durmak bilmeden araması niyedir? Arayışının hedefi neresidir? Ufuk çizgisine diktiği gözlerinin araması niyedir?

 

Nietzche “insanlar, bir dosta ve onun yüksekliklerine özlem çekerler” diyor. Bu söz hem doğru bir sözdür hem de güzel bir sözdür. Ama bu sözü daha da ilgi çekici yapan bunu Nietzche’nin söylemesidir. Çünkü, Nietzche evrende bir boşluğa inanmaktadır. Hayat içinde sadece güçlü olanların yaşaması gerektiğine inanan bir nihilisttir ( nihilizm = hiççilik).  İşte burada ortaya çıkmaktadır ki: Nietzche gibi evrende kimsesizlikten yanan biri dahi olsa, insan, son tahlilde bir dostluk peşindedir.

İnsan hüznünün o dayanılmaz noktasında ve artık tüm eşyanın yabancılaştığı yerde; “Kalu Bela” dan aşina olunmuş bir melek nağmesinin fısıltısını duymak ister. Varlığın bağlayıcı azabından azade olmak... Soğuk, sert ve kara bir gurbetin sınırlarından kaçmak ve Yüce dostlukların kıyısına demirlemek… Menfaatperestlikten, yalandan, kayırmalardan, yalakalıklardan ve dangalaklıklardan kurtulmuş olmanın doyumsuz tadına varmak ister.

 

İnsan türünün bugün geldiği nokta bunalımın kapı eşiğidir. Hicret etmek gerekmektedir. Ve anlaşılmıştır ki: evrendeki hicret temayülü işte bu dostluğu yaşayabilmek içindir. İnsan aslında yalnızlıklardan ve kimsesizlikten kaçtığı ve Yüce bir dostun sımsıcaklığını aradığı için hicret eder.

 

Bugün ise kaçacak tek yer kalmıştır. O yer de;  Aziz, Rahim, Kerim olan “Yüce Dost”un kapısıdır. Yalnızlıklarının son bulacağı aşk bahçesine bir nefes mesafesinin kaldığı sırada Yüce Peygamberin son sözleri şu olmuştu: YÜCE DOSTA.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selman URUK Arşivi